İslam medeniyetinin manevi kültür ocağı tekkeler ve zaviyeler, yani tasavvufi müesselerdir.
Bu kurumların görevi de maddi-manevi insan eğitimi ile ilgilidir. Gönül, ruh ve ahlak eğitiminin merkezi olan dergahlarda hoca, talebe yerine mürşid, mürid-derviş kelimeleri kullanılagelmiştir. Günümüzde, mürşidlere ‘Hoca’, dervişlere ‘Talebe’ diye hitab edilmekte olup, bu durum yozlaştırılmaya sebebiyet verebilir. Tarikat açısında ve usul-erkan bakımından tasavvufi terimlerinin dikkatlice ve vurgulayıcı ölçüde kullanılmasında büyük fayda vardır.
Tasavvufi eğitimde merkez kişi mürşiddir. Tekke hayatının belirleyicisi, yönlendiricisi “bir bilen”i odur. Mürşid kendisine yönelen ‘tabi olan’ dervişin maddi-manevi herşeyine karışır. Mürşid olabilmek için bir başka mürşidin yanında bir eğitimi görmek ve “usta” tarafından verilen mürşid olabilme belgesine (bir mürşid tarafından icazetname-hilafetname) sahip olmak şarttır.
Burada silsile de önem kazanır ki, Peygamberimize bağlantısını gösterir.
Günümüzde kontrol, sorgulama, araştırma, bilgi edinme yapılmadığından, icazetname ve silsileye dikkat edilmemektedir. Bir mürşidden biat alıp, manevi hırsızlık yaparak ve sonra kendini mürşid olarak tanıtıp ortalıkta dolaşan çoktur, hatta rüya ile olanlar vardır.
Tasavvufa gönül vermiş kişiler, meşrepleri gereği bir tarikata girmek istemeleri ve bir mürşide tabi olmaları için mutalaka icazetname ve silsileye dikkat etmelidirler. Aynı zamanda her tarikin bir usul-erkanı (virdi-zikri-erbaini) vardır, bugünde olmalıdır.
Tarikatta girmek ‘intisap etmek’ anlamında mürşid tarafından davet olamaz. Fakat aynı zamanda mürşid tarafından birden bire kabul etme de yoktur. Mutlaka talib mürşidi, mürşid de talibi tanıma süreci olmalıdır.
Zevk duyarak tasavvufi hayata (tarikata) girmek isteyen insanın mürşidini seçme mürşidin de seçme hakkı vardır.
Dergahların kapıları arayanlara açık olmalıdır. Yani, ‘gir de gör değil, gör de gir’ yapısı olmalıdır. Bunun içindir ki insan, değişik tarikatlara mensup bir çok dergaha gider, mürşid ile veya o dergahın vekilleriyle tanışır, sohbetlere ve zikir meclislerine iştirak eder. Bu arayışlarının sonunda iç dünyasına, meşrebine en yakın hissettiği dergaha girer ve o dergahın mürşidine intisab eder.
Ve ki, girme girme, dönme dönme, denilir. Çünkü mürşid bir olur, ikilenmez, böyle bilinir.
Mutasavvıflara göre, avâm, vahdet hakikatlerini anlayamaz. Havassa mahsusu olan hakikatler hiçbir suretle onlara ifşa edilemez. Mutasavvıflar;
“Bir şeyi muhatapların anlayabileceği surette nakil ve ihbar ediniz. Zira onların Allah ve Resul’e kizb eylemlerini arzu etmezsiniz.” (Hz. Ali, nakil Buhari’de)
“Senin bir kavme akılları ermeyecek vechile birşeyi nakil ve ihbarın, onların bazıları hakkında fitnedir.” (İbn Asakir’e nisbetle İbn Abbas’tan naklen Câmi’ü’s-Sagir’de).
Hızır Aleyhisselam bir gün Ahmet Yesevi hazretleri ile sohbet etmeye gelmiş ve hazreti her gün şen ve gönlü ferah bulurken, o defa sıkıntı ve üzüntü içinde görmüş. Hayret ve teaccüple (şaşkınlık) sebebini sordu;
“Bu âli hâllere ve makamlara ermiş iken kederine sebep nedir?” dedi.
Hazret o vakit şu cevabı verdi;
“Rufekâ (arkadaş) ve fukarânın (dervişan) bâtınlarını kasâvet kabzetmiş, izâlesini imkansız gördüğüm için kederli ve sıkıntı içinde kalmışım.” Diye cevap verdiler.
O zaman Hızır;
“Ah, ah, ah!” diye neşe saçtıktan sonra, dönerek zikrullah’a başladılar. O anda kasâvet yok oldu. Ve bu zikrullah, hazretin emirleri ile bütün silsilede devam-ı vücud buldu. Buna ‘Zikr-i Erre’ adı ile bıçkı sesine benzediğinden ‘Bıçkı zikri’ de denir ki meşhurdur. Yeseviye tarikatı dolayısı ile ‘Cehriye’dendir.
Varlığından geçemeyen, hakikat var’lığına erişemez. Kendisi O’na yönelmeyen, mürşid onun yerine yönelemez.
Ey can, taassuba yakın durma, her şeyi de mübah bulma, zahiri bilgiyi al, mürşidinin fikri ile batıni ilmi birleştir, üzerine ehl-i beyt-i Mustafa’nın aşkını ekele, Hakk’a yönel, korkma gayrı, yürü sen hizmet eyle.
Allah’ın sevdiklerini sevmeyen, Hakk’ı sevmiş olamaz. Hazreti Peygamberin sevdiklerini sevmeyen Peygamberi sevemez. Mürşidin sevdiklerini sevemeyen, mürşidi sevemez, yol ehli olamaz. Teslimiyeti olmayanın tecelliyatı da olmaz, yolda ilerlemesi sağlanamaz. HŞY