Dünya tarihi geçmişten geleceğe, insanlığın ortak bilgi ve bilgelik birikimiyle, sürekli yenilenen devletler ve medeniyetler tarihidir. Bütün bilgi ve bilgeliklerin, ana kaynağı olan tarih, medeniyetle devletin, devletle medeniyetin bağlarını araştırır. İbn Haldun’un Mukaddime’de ayrıntılı olarak ele aldığı gibi: “Tarih doğrusal değil, dairesel bir gelişme gösterir.” Tarihsel süreçte devletler yöneticilerden, medeniyetler devletlerden daha daha uzun ömürlü ve daha etkilidir.
Arnold Toynbee, insanlık tarihine, devletlerin dar vizyonundan değil, medeniyetlerin geniş vizyonundan bakmanın daha sağlıklı olacağını düşünür. Devletler medeniyetlerin bereketli topraklarında, sınırlı bir tarih aralığında, doğarlar, gelişirler ve ölürler. Samuel Huntington’dan çok daha önce Sezai Karakoç, “dünya tarihinde devletlerden daha çok medeniyetlerin savaştığını”, insanlığın gündemine taşıdı. Bir yanda tek, bir yanda iki dünya medeniyetleri vardır. Birbirleri arasındaki çatışma ve uzlaşmalar Kıyamet’e kadar devam edecektir.
Tek dünya medeniyetlerinin mimarları Nemrut’lar, Firavun’lar ve Neron’lardır, başkentleri Atina’dır. İki dünya medeniyetlerinin mimarları, İbrahim’ler, Musa’lar, İsa’lar ve Muhammet’lerdir, başketleri Mekke’dir. Tek dünya medeniyetlerinin merkezinde Akropol vardır, yüzleri Atina’ya dönüktür. İki dünya medeniyetlerinin merkezinde Kabe vardır, yüzleri Mekke’ye dönüktür. Tek dünya medeniyetleri yalnızca fizik dünyaya odaklanırken, iki dünya medeniyetleri hem fizik hem metafizik dünyaya odaklanırlar.
Tek dünya medeniyetlerinin somut değerleri, hem peygamber hem sultan olan Süleyman Peygamberin “Yıldızı”nın birinci üçgeniyle, iki dünya medeniyetlerinin soyut değerleri de ikinci üçgeniyle temsil edilir. “Süleyman Mührü”nde iki üçgenin örtüştüğü ortak alanda, iki dünyayı altın oranda harmanlayan kutsal kitaplar vardır. Dünya tarihinde Ademoğullarının, bilinen ve bilinmeyen iki dünyaya ilişkin bütün bilgileri, kutsal kitaplara düşülmüş uzun bir dipnottur. Kur’an kutsal kitapların en sonda geleni, ancak en başta olanıdır. Bütün kutsal kitapların özü ve özetidir.
İki dünya medeniyetleri, insanlığın bilinen bütün normatif ve pozitif değerlerinin toplamıdır. İki dünya medeniyetlerinin tek dünya medeniyetlerinin birikimlerinden yararlanmaları, onların kaynaklarıyla olan bağlarını koparmadığı gibi, özgünlüklerine de gölge düşürmez. Onlar bir devletin ya da bir milletin birikiminden değil, bütün insanlığın birikiminden beslenirler. Tarihi süreç içinde Mısır medeniyeti Babil medeniyetinden, Yunan medeniyeti Mısır medeniyetinden, İslam medeniyeti Yunan medeniyetinden, Batı medeniyeti İslam medeniyetinden yararlanmıştır.
Hayatla ölüm ölümle hayat, nasıl iç içeyse, simgesi “Süleyman Yıldızı” olan iki dünya medeniyetlerinde de, dünya ve ötedünya öyle iç içedir. İki dünya birbirinde ayrılmaz bir bütünün iki ayrı yüzüdür.
Bütün insanlığın özlediği ve hasretini çektiği, bilgin ve bilgelerin hayalini kurduğu “Dünya Cenneti” değil, Kutsal kitapların haber verdiği “Yitik Cennet”tir.
İki dünya medeniyetlerinin simgesi Süleyman Peygamberin mührüdür. Mühür iç içe geçmiş, birbirini tamamlayan iki üçgenden oluşan, “Süleyman Yıldızı”dır. Yıldız kutsal kitapların insanlığa bir armağanıdır.
İslam medeniyeti ya dünya ya ötedünya diyen tek dünya medeniyeti değil, hem dünya hem ötedünya diyen iki dünya medeniyetidir.
İslam medeniyeti, bütün medeniyetleri kucaklayan Ademoğulları medeniyetidir.
Yitik Cennet’in yol haritasını arayan Kur’an’da bulur.
Kur’an kutsal kitapların doğrulayıcısıdır.