Miraç hadisesinin üzerinden geçerken günler akıllarda tek bir soru olmalı. Miraç bir kere yaşanmış ve bitmiş midir?
Evet her birimiz soralım bir kendimize miraç ân’lık bir zuhur ile Sevgili Peygamberimize mi hastır sadece?
Yoksa bir misal mi?
Tüm gönüllere Cenâb-ı Peygamberin Birliğinden seslenen lakin herkesin kendi sesinden işittiği bir hakikat mi?
Evvela kabul etmek lazım gelir ki İslâm dini ritüellerin ötesinde bir hakikat dinidir.
Bu hakikat Muhammed nûruyla aşk hâlini almıştır.
O halde İslâmi bir gerçeği, semboller silsilesine indirgemek abesle iştigaldir.
Mânâ derinliğini ifade eden sembolizm kapalı ifadeleriyle şiirlerde yerini alırken hakikat karşısında sıradan bir kelime olmaktan öteye gidemeyecektir. Cenâb-ı Allah’ın lütfuyla gerçekleşen miraç hadisesi üzerinde yer tartışmaları -orada mı olmalıydı yoksa burada mı- gibi ifadeler basit ve sıradanlığının altında ezilmeye mahkumdur.
Hakikat, sırrın âlâ sır bir makamdan seslenen Yüce Yaradanın kudretinin Aziz’liğinin lütfudur.
En nihayetinde tüm hakikatiyle her insanın içinde cânlılığını koruyan miraç kutsalı sembollerle ifade edilemez. Miraç dile ve harfle gelmeyecek bir mânânın yaşamadan üzerinde kelâm dahi edilemeyecek sırrıdır.
Yaşamadan anlaşılmaz vesselam.