Resulullah (sav) Efendimiz, Medine’ye geldiğinde yaptığı ilk iş mescit inşa etmek oldu. Bununla da kalmayıp, Mesicid’in yanında Suffa denilen bir yer yaptırdı. Suffa, gündüzlü ve yatılı olarak hizmet veren ve tüm masrafları Müslümanlarca karşılanan bir eğitim kurumu idi. Suffa’daki eğitim faaliyeti Peygamber mescidi olan “Mescid-i Nebi”den bağımsız değildi. Burası tüm mesaisini ilim tahsiline adamış ya da zaman zaman ilim öğrenmeye gelen Müslümanlarla dolup taşıyordu.Burada hem İslami ilimler tahsil ediliyor hem de Ashap ruhi eğitimden geçiriliyordu. Bu da medreseler ile tekkelere örneklik teşkil etti.
Osmanlı’nın kuruluşunda ve Bizans’a karşı kafa tutuşunda, İmparatorluk oluşundan Tekke ve Zaviyeler büyük öneme sahip olmuştur. Tekke ve Zaviyeler sadece kuruluşta etkin olmamıştır; yükselişte önemli payı varken devletin yıkılışını geciktirmekte de önemli bir etkiye sahiptir. Osmanlı’nın köklerini sağlamlaştıran ilim ve irfan kurumları, bilime kaynaklık etmiş, kültürel, ilmi, askeri ve ekonomik alanlarda büyük katkılar yaparak Osmanlı topraklarında genişlemeyi sağlamışlardır. Ömer Lütfi Barkan, Kolonizatör Türk Dervişleri adlı eserinde Osmanlı Devletinin kuruluşu sırasında doğudan gelen manevi yönü kuvvetli dervişlerin batı taraflarına yerleştiğini ifade etmektedir. Bu dervişlerden bazıları gazilerle birlikte yeni topraklar fethetmekle meşgulken, bazıları ise köylere, boş ve tenha yerlere yerleşip ziraat ve hayvancılıkla uğraşmışlardır. Onların boş topraklar üzerinde kurduğu zaviyeler büyük kültür, imar ve din merkezleri hâlini gelmiştir. Hatta ordulardan önce gelip yerleşen dervişler orduların harekâtlarını kolaylaştırmışlardır.
Tekke ve zaviyeler açıldıkları yerlerde ilim ve kültür hayatını derinden etkilemişlerdir. Balkanların fethinde sadece askeri güç yeterli olmamış, manevi ve ilmi desteği de tekke ve zaviyelerin açılmasıyla sağlanmıştır. İnşa edilen tekke ve zaviyelerde yetişen önemli şahsiyetler ortaya koydukları eserleriyle ilim ve kültür hayatına katkı sağlamışlardır. Ayrıca her açıklan tekkede bir kütüphane kurulmuş, bu kütüphanelerden yararlanılarak ilmi çalışmalar yapılmış, eğitim ve kültüre katkı sağlayarak ulema ve devlet adamlarının uğrak yeri olmuştur.
XIII. yüzyıldan itibaren hem Anadolu’daki hem de Balkanlar’daki Tekke, Şeyh ve Müritleri şiiri ve edebiyatı vasıta olarak kullanmış ve böylece tarikatın öğretilerini geniş halk kitlelerine yaymaya çalışmışlardır. Bu tekkelerden birçok ünlü şair yetişmiştir. Hatta Türk milletinin kurtuluşunu ve bağımsızlığını ifade eden İstiklal Marşı gibi devasa bir eser de Ankara’daki Taceddin Dergâhında yazılmış olması da bu kurumların işlevini Osmanlı’nın yıkılışına kadar bozulmadan sürdüğünü göstermektedir.
Tekke ve zaviyelerin bir başka önemi iktisadi hayata yaptığı katkıdır. Tekke ve Zaviyeler hem Anadolu’da hem de Balkanlarda iktisadi ve ekonomik yönden toplumu yönlendirmiş, sadece dünyalık için yaşanmaması gerektiğini ve israfın haram olduğunu insanlara sunarak iktisadi anlamda tasarruf sağlamıştır. Ayrıca tekkelerin iktisadi hayatta en büyük katkısı Ahilik ve fütüvvet teşkilatlarının kurulmasıyla olmuştur.
Tekkelerin bir başka özelliği de bulundukları bölgelerde hastane görevi de üstlenmeleridir. Çünkü ruhi anlamda rahatsız olan insanlar bu tekkelerde huzur bulup iyileşmişlerdir. Tekke ve zaviyeler bulundukları yerlerde musiki, sanat ve mimarinin de merkezi olmuştur. Tekkelerde verilen tasavvuf musikisi hem ruhları hem de gönülleri arındırmıştır. Tekkelerin inşası ve daha sonrasında yapılan mimari eserler tekkeler sayesinde gelişmiştir. Balkanlarda Türk eserleri tekkeler vasıtasıyla inşa edilmiş, imarethane, cami, mescitlerde kullanılan süslemeler de eserlere ayrı bir estetik kazandırmıştır.
Tekke ve Zaviyeler aynı zamanda kuruldukları yerde bir nevi karakol görevi görmüş ve bölgede güvenliği sağlamışlardır. Eşkiyaların halka zulmetmesine karşı koyarak gayri Müslim halkın kendilerine bağlanmasına dolayısıyla devlete bağlanmasına zemin hazırlamışlardır.
Osmanlı’nın yıkılışının uzun sürmesinde ve direnmesinde Tekke ve Zaviyelerin modern bir nitelik taşıması ve ülkenin kurtuluşu için çağa uyma adına sağladıkları katkılar büyük rol oynamıştır. Zamanın ilerisinde olan Tekke ve Zaviyeler hiçbir zaman Osmanlı’ya ayak bağı olmamışlardır.
I.Dünya savaşı sırasında Tekkeler binlerce mensubunu organize ederek, binlerce kişiden oluşan alaylarda birçok cephede mücadele etmişlerdir. Ülkenin işgale uğradığı dönemde de tekkeler üzerlerine düşen görevi yapmışlar ve Kurtuluş savaşına büyük destek veren tekkeler bu mücadelenin başarıya ulaşmasında önemli bir rol oynamışlardır. 1. Meclis’e baktığımızda mebuslar arasında şeyhler ve dervişlerin olması ise demokrasiye verdikleri desteği de kanıtlamaktadır. Bu da gericilik, yobaz yaftası yapıştırılan Tekkelerin aslında her zaman devleti ileriye taşımak için uğraştığını göstermektedir.
Ancak ne zaman Tekke ve Zaviyeler kapatıldı işte o zaman Osmanlı tamamen yıkıldı. Ne zaman tekke ve zaviyeler kapatıldı; ilim, irfan, sanat, edebiyat, ekonomik ve sosyal alanda boşluklar oluştu. Ne zaman tekke ve zaviyeler kapatıldı; şiddet, cinayet, psikolojik hastalıklar, cinnet geçirme, depresyon çoğaldı. Ne zaman tekke ve zaviyeler kapatıldı; edep, ahlak, saygı, sabır, tahammül , hoşgörü, nezaket, alçak gönüllülük, tevazu, kanatkar olma yok oldu. Dolayısıyla hiçbir zaman tekke ve zaviyeler Osmanlı’ya ve devlete ayak bağı olmamış ve geriletmemiştir. Aksine ayakta tutan her bakımdan güçlü bir temel vazifesi görmüşlerdir. Kapatmak adına uydurulmuş ve kara propaganda için yapılmış şeylerle nesillerin beyni yıkanmış ve tekke ve zaviyeler kötü gösterilmiştir.
Biraz düşünmemiz gerekir, bu manevi ocaklar neden bu derece iftiralara, yalanlara ve karalamalara maruz kaldı?
Madem tekke ve zaviyelerin yapısı bozulmuştu neden ıslah edilmedi, direk kapatılma yoluna gidildi? Osmanlı Devleti zamanında tekke ve zaviyelere yönelik ıslah çalışmaları yapılmışken, kötülenen Osmanlı bunu yapabiliyorken, neden Türkiye Cumhuriyetin’de bu yapılmadı? Ya da bunun yapılmamasının sebebi Lozan mı, dış devletlerin bize bu yönde dayattığı dikta mıydı?
Neden tekke ve zaviyelere mensup binlerce insanın ibadet özgürlüğü göz ardı edildi?
Balkanlardaki, Orta Doğu’daki, Afrika’daki, Kafkaslardaki manevi ocakların varlığı ile kurulan bağ neden merkez konum olan Anadolu’daki bu ocakların kapatılması ile kopartıldı?
600 yıllık devletin kurulmasının ve genişlemesinin arka planındaki muhteşem kurgu sahiplerine neden bu derece nefret ve kin uyandıracak şekilde algı inşa edildi?
Sizce bunda bir anormallik yok mu!