İçimizde O’ndan başka bir güç yoktur.
O içimizde daima Hayy’dır ve O’nun var’lığı Kendinden diğer varlıklar O’nun sayesindeki var’lığındandır, diriliğimiz O’nun kudretindendir, biz kullar gaflete uykuya düşeriz fakat içimizdeki O asla düşmez, âlemde canlı cansız ne varsa içimizdeki O’nun var’lığındadır, O’nun emri müsadesi olmadan hiç bir şey olmaz ki her algıyı içimizi bilir, O’nun dilemesi hariç ilim O’nun sırrındadır hiç bir ilmi müsadesiz bilemeyiz O Halîk’tir ki ne bildirirse onu biliriz, O’nun otoritesi hakimiyeti alemimizi (içimizi) kapsar, koruyup kollama O’nun var’lığına aittir, yüceler yücesi içimizde Var olan Tek O’dur.
Kıtlık var Mekke’de, hem de insanların gönüllerinde. Tuttu elinden aldı Ali’yi, hem hanesine hem gönlüne. Sundu varlığını ona, akıttı ruhuna ne varsa gönlünde. Nevruz bayramı gibi, manevi baharın varlığını sundu insanlığa şah’ı velayet’te…
O, ilmi hakikatini yumuşak ruhlu sakin sabırlı ağır başlı merhametli saf kul’u üzerinden akıtır, ki bu kul hakiki seven örnekliği gösterir, topluluğuna misal eylenir, ışığı ile aydınlatır, ilahi nur verir, “ey benim güzel dostum” der ve göz yaşın akıtır.
Efendimiz’in (s.a.v.) gönlünde tecelli eden “Ol” emri kendine bir dost bulmadıkça vuslat olamayacaktı. Oysa bir diriliş yaşanmalıydı. Gönüllere baharın müjdesini verebilecek bir dost.. O dost olmasa bilinmeyecekti gerçek.. Âlemlere ayna Efendimiz dirilişe sonsuz deveran edecek bir taze gönül buldu. Himayesine aldı. Ve kendini onda gördü.
“O bendendir, ben ondanım” dedi.
Hz Ali (k.v.) bütün mevsimleri Efendimiz’de topladı. Gözü hiç şaşmadı. Başka bir hakikat aramadı. Ne bulduysa Efendimiz’de buldu. Ve; “Ben görmediğim Allah’a inanmam.” , dedi. O nedenle baharın müjdesine mazhar oldu. Ve aktarmak üzere başka başka baharlara bir varis oldu.
Yeşil baharın ilk müjdesi idi onun doğumu ve dünya, dünya olalı böylesi bir yeşile boyanmamıştı. Yoktu ondan başka dostunu öylesine seven ve yoktu kendisini öylesine dost yoluna kurban eden. Seviyorum demişti pek çokları ama hiç kimse Hakk’ın sevgilisini böylesine yüce sevmemişti. Kalbinin o en derinden sevmişti o. Aşkın önce beyazından sonra siyahından geçmişti. Beyaz ile siyah ne demek ilk o bilmişti. Var’lığın yokluktan gelen gücünü ve yokluktaki var’lığı bir o bilmişti. Kalbinin içinin de içinin de içi olan o noktaya kimisi sevgi dedi, kimisi sevda dedi ama kendisi o noktaya hep ‘be’ dedi. ‘Efendim’ dedi hayatı boyunca ve ‘Efendim dediyse doğrudur’ dedi daima. İşte o yüzden Hz. Ali ilmin şehri olan ba’nın altındaki nokta oldu. Ve o noktayı kapı bilip başlarının tacı edenlere baharın müjdesi hep o oldu ve bahar ‘kün’ emrinin vücuda inişiydi.
Bihamdülillah…
21 Mart Hz. Ali (k.v) sultanın fani âleme teşriflerinin günüdür.
O muazzam Var’lığı bulabileceğimiz yer kalb’tir, O sadece bir et parçası değildir, onun içinde bir nokta vardır, o da gönüldür, işte O oradadır, HU olan o ruhtur, o gönül kâmil olmalıdır ki Kendisi oradan zuhur etmeyi dilemesidir, öncesi vardır, bir bebeğin kadar safiyetli düşünce gereklidir, o düşünce işte içindeki içinin içine tarik eylemelidir, bu tarik muhammedi bir silsile bağı ile ilerlemelidir, ilerlemelidir ki hak’ikat’ten rızai ilahiyle yüceliğe tarik tutmalıdır, kolay bir tarik değildir, halvet ile bütünleşen tam bir melametlik hâli gereklidir, o kâmil gönül bulunduğunda iman farzdır, murad edile Hu Hakk’ın Hayy var’lığı ile kâmil gönüller dergah-ı izzetinde çoğalır..
Eskiden dergahlarda gündüz Sultan-ı Nevruz kutlamaları yapılırdı. Toplanıp muhabbetler edilip ilahiler söylenirdi. Unutuldu gitti!! Gençler yoksun kaldı. Halbuki devam ettirilmelidir. 21 Mart akşam toplanıp ufak çapta ikram yapılıp Şah-ı Velayet anılınır. Sadece Ehl-i beyt-i Mustafa demi (muhabbeti) canlara sunulur. Niye devam etmesin ki?