Neml Suresi:
Süleyman, “Ey ileri gelenler! Onlar bana teslim olmadan önce hanginiz bana onun (kraliçenin) tahtını getirebilir?” ﴾38﴿
Cinlerden bir ifrit,”Sen yerinden kalkmadan ben onu sana getiririm ve şüphesiz ben, buna güç yetirecek güvenilir biriyim” dedi. ﴾39﴿
Kitaptan bilgisi olan biri, “Ben onu, gözünü kapayıp açmadan önce sana getiririm” dedi. Süleyman tahtı yanında yerleşmiş halde görünce şöyle dedi: “Bu, şükür mü, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni denemek için, Rabbimin bana bir lütfudur. Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse (bilsin ki) Rabbim her bakımdan sınırsız zengindir, cömerttir.” ﴾40﴿
Süleyman, “Tahtını tanınmaz hale getirin. Bakalım tanıyacak mı, yoksa tanımayacaklardan mı olacak?” dedi. ﴾41﴿
Belkıs gelince, “Senin tahtın böyle mi?” denildi. O da, “Sanki o! Fakat zaten daha önce bize bilgi verilmişti ve biz teslimiyet göstermiştik” dedi.(42)
Ona(Belkıs): “Köşke gir” denildi. Onu görünce derin bir su sandı ve (eteğini çekerek) ayaklarını açtı. (Süleyman:) Dedi ki: “Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmiş bir köşk-zemindir.” Dedi ki: “Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artık) ben Süleyman’la birlikte alemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum.”(44)
Köşkten bahis gönüldür. Allah’ın resulü olan kullarının gönlü köşk gibidir. Altından hakikat pınarı akmaktadır ve öylesine safiyetle doludur. Billur su ilimdir ve ışıltısı ile gönülleri temizler. Gönüle giren çok dikkatli olmalıdır. Ayakları yere sağlam basmalı ama bir o kadar da narin ve latif olmalıdır. Ayaklarını nalınlarından(dünyevi bağlarından) çıkaranlar ancak orada durabilir. Bu duruş ise yalnız bir duruş değildir. Bütünleşerek tek’liğin müşahadesi vardır ki daimi bir yöneliş ister. Gönül erinin elini sıkı sıkı tutarak yürünebilir o hakikat deryasında…
Belkıs’ın eteğini çekmesi dünya malından arınması demektir. Ayaklarını açması ise sağlam basması içindir. Belkıs ismi manası ile bilinmeyendir ve yücelmiş olandır. Billur ile döşenmiş gönülde Belkıs’ın seyrettiği ise Hakk Varlığıdır. Hatırladığı ve gördüğü tek şey yaradandır. Orada hakikati görerek Süleyman’ın Rabb’ine teslim olmuş ve iman etmiştir. Köşke girenden ise daimi teslimiyet beklenir.
Köşk bir aynadır. Kendini o aynada izleyen gördüğü Rabb’dir. Rabbini gören gayrı herhangi bir şeyi gözü görmez. Aşk’ın meyinden muhabet sarhoşluğu ile daimi bir tariktedir. Kendine Süleyman’ı mürşit tayin edilmiştir. Bu bir’liktelikten bütünlükle seyir tamama erecek O Varlık ki yaratma halini yani nur’unu kulunda tamamlayacaktır.
Nur’un tamamlanması aslında gönlün billurlaşmasıdır. Yani kulun hakikat boyasına boyanmasıdır. Bu boyada görünen, gösteren, gören sadece O’nun Varlığıdır. Arada hiç bir şey yok’tur, kalmamıştır.
Teslim olma ise sunma, güvenme ve selam verme manalarını içermektedir. Yani teslim olarak kendi benliğini, nefsini sunmuş ve Rabbine güvenerek biat etmiş ve Muhammed Mustafa’nin sela’mına erişmiştir. Nitekim Süleyman Peygamberin parmağındaki yüzük müdüründe Peygamber Efendimizin ismi yazmaktadır. Resulullah’ın selamı Hayy’atiyet bulmaktır. Belkıs ki Süleyman peygamberin gönlünde(köşkünde) hayy’atiyet bulmuştur.
“Köşke gir” hitabı gelmeden evvel ise Belkıs’a tahtı gösterilmiştir. Yani dünyevi yaşantısındaki makamı, zenginliği, gücü, maddi varlığının gerçeği yani tahtının tanınmaz hale getirilmesiyle değersizliği gösterildi. Belkıs burada nefsi, aklıyla sınandı. Bak bu senin tahtın mı denildi? Belkıs ise “evet, belki olabilir, benziyor ama bize bildirilmişti ve biz teslim olanlardan olduk” dedi. Tahtına sarılmayışı, tahtımı ne hale çevirmişsiniz diyerek çıkışmayışı gücünden, varından geçtiğini, önemsemediğini, bir değer vermediğini ispat etmiş yani tüm varını teslim ederek aklının ve nefsinin itaat etmesiyle “Köşke gir” buyruğu gelmiştir. Köşkte ise tüm hakikatlere şahit kılınmıştır. O gönülden yani köşkten doğmuştur. Hakikatine doğanlar ölmeden evvel ölenlerdir ki âmenû olmak sırrına ermişlerdir.