Şemseddin Sivâsî Hazretleri tasavvuf tarihinde üç Şems’ten biri olarak kabul edilir. İlki, Mevlana Celaleddin Rumî Hazretleri’ni irşad etmek için gelen Şems-i Tebrizî Hazretleri’dir. İkincisi, Fatih Sultan Mehmed Han ile birlikte İstanbul fethinde bulunan Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri halifesi Ak Şemseddin Hazretleri’dir. Üçüncüsü, Eğri gazası fatihi olan Sultan III. Mehmed Han ile Eğri seferine iştirak eden Kara Şems Hazretleri’dir.
Şemseddin Sivâsî Hazretleri, Kanuni Sultan Süleyman’ın (1520-1566) saltanat devrinde Hicrî 926/1520 senesinde Zile’de dünyaya gelmiştir. Künyesi, Ebu’s-Senâ, lakabı Şemsü’d-Dîn, ismi Ahmed, mahlası Şemsî, şöhretleri ise Kara Şems’dir (Nazmî Efendi, 2011: 316). Sivas ve havalisinde Şems-i Azîz olarak da anılmaktadır. Zile’de doğmasına nisbet edilerek kendisine Zilî’de denilmektedir. Fakat ömrünün büyük bir kısmını Sivas’ta geçirmesine mukabil Sivâsî nisbetiyle şöhret kazanmıştır.
Muhterem babaları Horasan taraflarından, torunları tarafından verilen bilgiye göre Buhara’dan, Zile’ye gelip yerleşmiş burada vefat etmiş olan Ebu’l-Berâkât Muhammed Zîlî Efendi’dir. Anneleri Ümmi Sultan Hatun’dur. Babası Ebu’l-Berâkât Muhammed Zîlî, Amasya’da bulunan Habîb-i Karamanî’nin halifelerinden olan el-Hâc Hızır/Hıdır Amasî Efendi’nin müntesiplerindendir.
Ebu’l-Berekât Efendi’nin dört oğlu vardır. Hepsi de ulemâ ve sülehâdandır. Yaş itibariyle en büyükleri Şeyh Muharrem ez-Zilî’dir (Pîr Abdülmecid Sivâsî Hazretleri’nin babaları). Daha sonra Şeyh İbrahim Efendi, Şemseddîn Sivâsî Hazretleri, Şeyh İsmail Efendi gelir.
Kaynaklarda Hz. Şems’in eş ya da eşleri hakkında her hangi bir bilgiye rastlanılmamıştır. Kendisinden sonra yedi kız ve üç erkek evladı kalmıştır. Kız evlatlarından birinin adı Safiyye Hatun’dur. Kızını kardeşi Şeyh İbrahim Efendi’nin oğlu Şeyh Şeyh Receb Sivâsî ile evlenmiştir. Diğer kız evlatları hakkında her hangi bilgi mevcut değildir. Erkek evlatlarının en büyüğü Şeyh Pîr Mehmet Efendi’dir. Sonra sırayla Hasan Çelebi, Müeyyed Çelebi gelmektedir. Evlatları kendisinden sonra şeyhlik yapmışlardır.
Eğitimi
Şemseddin Sivâsî Hazretleri Zile’ye dönmesinin ardından bölgenin ehl-i ulemâsından sarf ve nahv ile diğer ilimleri tahsil etmiştir. Tokat’ta bulunan biraderleri Muharrem Efendi ve İbrahim Efendi’nin yanlarında ilim tahsiline devam etmiştir. Daha sonra Tokat’a gidip zamanının Zemahşerî’si diye ün salmış olan Arakiyecizâde Şemseddîn Efendi’nin yanında akli ve nakli ilimleri öğrenmiştir. Bu sırada gördüğü bir rüyayı şöyle anlatır:
“…Tokat’ta ilim tahsiliyle meşgul olduğum sırada bir gece rüyamda bir sahrada oturmuş ve etrafımı bir nur kaplamıştı. Genç, ihtiyar birçok kimsenin beni Ka’be gibi tavaf eylediklerini gördüm. Bu rüyayı, rüya tabir etmekle mahir olan Köstekçizade’ye anlattım. Ben rüyayı anlatınca bana “nerelisin, kimin nesisin, nerede kalıyorsun ve ismin nedir?” diye sordu. Bende ayrıntılı olarak halimi ve kim olduğumu anlatınca, bana “sana müjdeler olsun ki, zâhirî ve bâtınî ilimlerde çok yüksek derecelere erişip, asrının bir tanesi olacaksın, her taraftan insanlar gelip senden feyz alıp, Allah û Teâlâ’nın rızasına kavuşacaklar” diye tabir ettiler.
Bu tabirde bildirilen hususlar 20 sene sonra bahsedildiği şekilde cereyan etmiş ve Tokat’ta akli ve nakli ilimleri tahsil edip yükseldikten sonra II. Selim’in (1566-1574) saltanat devrinde 20’li yaşlarında İstanbul’a gelip Sahn-ı Semân medreselerinin birinde müderris olarak vazifelendirilmiştir. Şemseddin Sivâsî Hazretleri İstanbul’a hicretininin sebebini şu şekilde açıklamışlardır: “Çünki, ‘ilm-i şerîfden istîfâ-i hazz olundu, Daru’s-saltanati’l-‘aliyye Kostantiniyye’ye hicret ve tedris ve neşr-i ‘ulûma iştigâl ve himmet ve medârisden hareket ile sahn medârisinin birine vuslat müyesser oldu”. Bir süre daha İstanbul’da ilim tahsili için kalmış fakat Kazasker Efendi’nin ziyaretinde bulunduğu bir vakitte etrafını müşahedeye daldığını, müderris ve kadıların dünya tahsili için düştükleri zilleti izlemesi onu hüsrana uğratmıştır. Oradan ayrılıp Sultan Mehmed Camii’inde eda ettiği iki rekât namazın ardından şöyle dua etmişlerdir: “Bu taifenin medâr-ı kârları Dünya olmasa, böyle muhakkâr ve müzellel olmazlardı. Yâ Rabbî, bunların içinden beni ihrâc ve tâife-i ‘aliyye-i sufiyyeye idrâc eyle” diye buyurmuşlardır. İstanbul’dan ayrıldıktan sonra hac farizasını yerine getirdikten sonra Zile’ye dönmüş ve halk tarafından saygı ve hürmet ile karşılanmıştır. Bir müddet sonrada evlenmiştir.
Tasavvufa Meyli ve İntisabı
Şemseddin Sivâsî Hazretleri Zile’de babasının şeyhi olan el-Hâc Hızır Efendi’nin hulefasından ve Amasya’da Ezine Pazarı’nda mukim olan Muslihiddin Halife’ye intisâb etmiştir. İcazet aldıktan kısa bir süre sonra şeyhi vefat etmiştir.
Şemseddin Sivâsî Hazretleri hocası Amasyalı Muslihiddin Efendi’nin vefatından sonra mübarek, veli bir zat bulup talebe olmak istemiştir. Tokat’taki kâmil, âlim ve fazıl bir zat olan yüz yaşını geçkin olan Şeyh Mustafa Kirbâsî Hazretleri’nin huzuruna varıp ona intisab etmek istediğini söylediğinde Şeyh Mustafa Kirbâsî Hazretleri:
“Sen civansın. Riâzât-ı kaviyye ve mücâhede-i azîmen vardır. Ben pîr ve ‘alîl oldum. Bu şekilde riyâzete kudretim yoktur. Seni terbiyye ile meşgul olamam. Lâkin sadık bir talibsi..”deyip mübarek başlarını hırkaya çekip bir sâ’at murakabeden sonra başlarını kaldırıp, buyurdular ki; “Sana müjde! Cenâb-ı Hakk senin mürşidini ayağına gönderip altı ay sonra Tokat’a gelecekdir” diyerek duâ etmişlerdir.
Şemseddin Sivâsî Hazretleri bundan sonra tekrar Zile’ye dönüp ilim öğretmekle meşgul olmuştur. Altı ay kadar sonra bir iş için Tokat’a gitmiş ve Arakiyecizâde diye meşhur bir âlim olan Şemseddin Nahvî Efendi’yi ziyarete etmiştir. Şemseddin Efendi Hazretleri onu görünce:
“Bende senin gelmeni arzuluyordum. Çünkü sen akıllı anlayışlı ve kavrayışı iyi birisin. Memleketimize Acemistan’dan Şirvan vilâyetinden seccade sahibi, irfan ehli bir zat geldi. Bizlere vaʻaz ve nasihat ediyor. Anlattıkları okuyarak öğrenilecek, akıl ve zekâ ile söylenilecek şeyler değil. Konuştukları Allah u Teâlâ’nın ihsanı olan bilgiler. Haydi, onun yanına gidelim” dedi.
Birlikte kalkıp Abdülmecîd Şirvânî Hazretleri’nin meclisine vardılar. Abdülmecîd-i Şirvani Hazretleri sohbetinin sonuna doğru “Ey Kara Şems benim Allah u Teâlâ’nın emri ve sevgili Peygamber efendimizin (S.A.V) işaretiyle kendi memleketimi, ailemi ve sevenlerimi terk edip, dağ ve beldeleri aşıp gelmem sadece seni irşad ve terbiye içindir” buyurdu.
Şemseddin Sivâsî Hazretleri bu yaşadığı bu anı şöyle anlatır:
“Abdülmecîd-i Şirvani Hazretleri’nin bu sözünü duyunca Şeyh Mustafa Kirbâsi Hazretleri’nin daha önce verdiği müjdeyi hatırladım. Hesap ettim tam altı ay geçmişti. Şemseddin Sivâsî Hazretleri bu esnada Allah u Teâlâ’ya dua etti ve duasında “aradığımı buldum” dedi. Abdülmecîd-i Şirvani Hazretleri’nin sohbetine kabul edilişini ise şöyle anlatır:
“O zatın huzuruna varınca bu fakirde istek ve arzu görüp, siz bu civardaki kasaba ve şehirlerin tanıdığı meşhur ve halk nazarında yüksek birisiniz. Böyleyken huzurumuzda zilleti ve dervişliği kabul edersiniz. Halktan rağbet göremezsiniz. Bu duruma pişman olursunuz. Çünkü bu yok sıkıntılar ve meşakkatler yoludur” buyurunca,
“Cânlar fedâ muhabbet-i cânâna ser degil,
Esbâb-i aşka terk-i ser etmek hüner değil
dedim. Bunun üzerine: “Sen sâdik bir talebesin. Biz de seni irsâd etmekle vazifeliyiz. Riyâzet ve mücâhedeye tahammül edersen, az zamanda rizâ-i İlâhî’ye kavuşursun” buyurup:
“Yâra yol iki kademdir birisi câna bas
Çünkü bu meydâna geldin merd isen merdâne bas.
beytini okudu ve fakiri kabul buyurdu” .
Abdülmecid Şirvânî Hazretleri’nin Tokat’a gelmesi ve Şemseddin Sivâsî Hazretleri ile karşılaşması, kendisine “Şems” isminin verilmesi hadisesi anlatılan bir menakıbeye göre şöyledir:
“Zile’de oturan genç Molla Ahmed rüyasında Tokat’ta bulunan Şeyh Abdülmecid Şirvâni Hazretleri’nin görür. Şeyh O’na: “Gel altununu turalat/tuğralat” der. Molla Ahmed, arkadaşı Mehmed ile Tokat’a gelir ve şeyhin huzuruna çıkarlar. Şirvânî Hazretleri, Molla Ahmed’le meşgul olmaz, Molla Mehmed’e iltifat eder. Bunun üzerine, Molla Ahmed, rüyasını unutarak kalkıp gitmek üzereyken, şeyh: “Altununu turalatmadan nereye gidiyorsun?” diye sorar. Bunun üzerine Molla Ahmed Tokat’ta kalır ve Şirvânî Hazretleri’ne intisab ederek dersinin tamamlar. Şeyhi câmide vaaz etmesini ister. Minbere çıkan Molla Ahmed bir türlü konuşamaz, çok sıkıntılı ve üzgün bir halde kalmışken, Şeyh Şirvânî Hazretleri: “Konuş, şems gibi etrafına ışık saç” demesi üzerine vaaza başlar, o kadar güzel konuşur ki dinleyenlerin büyük ilgi, sevgi ve takdirini kazanır. O günden sonra genç Molla Ahmed’in adının başına Şems eklenir. Şirvânî Hazretleri: “Haydi artık Sivas’a git, dergâhını aç, altunun turalandı” diyerek Sivas’a gitmesini ister”.