“Yâ Rabb!” sedasıyla inliyordu yüreğim.
Gönlümdeki çığlığın inadına sessizdi etrafım.
Kimseler duymuyor; kimseler görmüyor feryadım.
Yâ Rabb! diyerek daim haykırıyor yüreğim.
Sevgilinin yüzüne hasret bu beden.
Ruhunun güzelliğine hasret bu cânım.
Güzelliğinin sevdasıyla yanarken sevdalım, Yâ Rabb! diyerek haykırıyor cihanım.
Sevgiliye hasret mi kalacak gözlerim?
Yana yana kül olup uçacak mı bedenim?
Sevdiğim dedikçe dilim, sevdasını ortaya koyacak mı yüreğim?
Hâlimin hâlinden anlamaya kul olacak mı bu cânım?
Yürümeye aşina ayaklarım, hatırlayacak mı yeniden lezzetini?
Yolda yürümenin verdiği huzur, yeniden saracak mı ruhumu?
“Bir cân ararım aldaştan olsun
Hakk yoluna girmiş yoldaştan olsun”
Diyen dilim, bulacak mı bir gün yoldaşın.
Yoksa hasret mi kalacak güzel gözlerine?
Sevdiğini unutmak için mi geldi bu ruh ve beden?
Akıl ve fikir ile bulunamaz mı yeniden?
*Sorular karanlıkla sararken bedenimi, aydınlığa kavuşacak mı ansızın cevaplarım?
Nasıl anlatılır aşkın, bilemem.
Sadece Sen’den sadece Seni konuşmak dilerim.
Daim zikir ile meşgul olur yüreğim.
Çünkü bilirim ki ben Seni unutmak için sevmedim.
Hatırlarım daim güzel cemâlin, bilirim ki yanımdadır cemâldaşın.
Hep aynı cezbe karıncalar yüreğimi, anlatmaya teşvik eder güzelliğini.
Söyleyecek ne bir söz, ne bir şarkı, ne bir şiir kalmıştır ardından.
Güzelliğin cümle cihana ışık, nutkun kainata rehber olmuştur.
Bilmem ki nereden başlayıp nereye götürsem güzelliğin.
Ruhunun ışığı altında parlar nefsaniyetim.
Karanlıklara inat aydınlığa bürünür cemâlim.
Vardıkça yoluna arttır lezzetim, yak bu bedenim, yak bu benliğim.
Yeter ki Sen yak, Sen yak sevdiğim.
Aşkını anlatmaya yetmez kelimelerim, bir kaç kelime etrafında daim döner dilim.
Lakin yüreğim, ne söylediğine kanar, ne söylemediğine.
Seni anlatmaya yetmez ki kelimelerim, ezelden aşina olsa da ruhum anlatamaz dilim, anlayamaz yüreğim.
Sevdiğim demekten hiç bir zaman usanmaz ruhum.
Bir kaç kelime ile aşkını haykırmak ister dilrûba.
Gözlerinden okurum yüreğine nakş ettiği sevdanı, gözlerinde görürüm aşkının lezzetini.
İki kaş arasında seyre dalarım cemâlinin güzelliğini.
Bilirim Sen’dendir yüreğinin güzelliği, bilirim Sen’in nurundandır cemâlinin çizgileri.
Ezbere bilmek diler cân her hâlin, her sözün.
Yüreğinde yer edinmek ister cân, gönül tahtında ki padişaha bende olmak diler.
Daim hizmet ile bazen bağının gülü, bazense bülbülü olmak diler.
Kimi zaman gonca hali görmek için sabahlara kadar ötmek ister, kimi zaman dikenlerinin güzelliğiyle bağının içinde gül olabilmek diler.
O da bilmez tam olarak ne istediğin, sadece yolunda olmak diler.
Yoluna bende olmak, cemâline aşina olmak, daim hizmet ehli olmak kısacası Hakk yolunda cânana kul olmak diler.
Diler de diler, ister de ister bu beden; lakin bilmez gönül güzelliğinin hikmetini.
Yazamaz hakiki aşk ehlinin himmetlerini.
Anlatmak istese dahi sürç-i lisan eder dili.
Bu hâl ile konuşmak boşa der susar yüreği.
Bilir ki yaşamadan anlatılmaz bu hâli, bilir ki cümleler gönle düşürmez cezbeyi.
Cemâlin güzelliğidir gönlü hâle sevk eden, ruhların aşinalığında saklıdır yolun hakikati.
Sevgilinin iki kaşı arasında gizlidir yolun esrarı.
Esrarına vakıf olmak dileyenlere açılır sır kapısı, sevgilinin gönlünde yer edinenlere kapanır gaflet kapısı.
Yoluna feda edip her hâlin
Bırakıp bir kenara benliğin, nefsin
İşte böyle bir hâl ile
Huzura aşk duyan gelsin