Yeri gelir küçük bir çocuğun gülümsemesi, yeri gelir tanımadığınız bir teyzenin sıcacık yaklaşımı, yalnız olmadığımızı her daim O’nunla, her daim O’ndan yansımalarla iç içe olduğumuzu ispatlar.
An sürükler O’na farkında olmadan… O’ndan ayrı bir şeyin olamayacağını kanıtlar. Kişi O’nun merhametinin, cemalinin, sevgisinin her şeye ve herkese işlendiğini anlar.
Aksettiren aynalar…
Her birimizin etrafında, her birimizle iç içe…
Bundan sonrası görmek veya görmek istemek…
Bir çocuğa cevabını merak edip Allah nerede diye sordum, dışarısını gösterdi. Oysa öğretmeliydik ona… En başında… O bizde, O bizimle…
Öğretmeliyiz onlara; küçücük bir çiçeğin bile canlı olduğunu, onların, hayvanların her an O’nu zikrettiğini…
Düşünün bi…
Alıp verdiğiniz her nefesin, heyecanlandığınız da dahi o soluğunuzun “Hû” dediğini… O istediği için var olduğumuzu, her an O’nda olduğumuzu…
Nasıl sevmeyiz karşımızdakini böyle bakınca dünyaya… Nasıl uzaklaşır, nasıl görmezden geliriz…
Bizim değerli, onun ise bizden daha az değerli olduğu kanısına nasıl varırız.
Biz bu yanlışlara düşünce insanlardan değil, gerçek manasıyla insan olabilmekten uzaklaşırız.
Tek, Gerçek Varlık’ın tecellisi… Kâinat, tüm yaratılanlar… İkiliği ortadan kaldırıp vahdet sırrını çözünce Hakk dış âlemde değil, insanın içinde…
Kulak verelim asırlara ve kıtalara sığamayan Yunus’a;
“İlmi kitabı dahi beyan içinde
Çok cehd idüp istedüm yir ü göki aradım
Hiç mekânda bulmadım buldum insan içinde”