İnsan oğlu yaratılış itibariyle farklı özelliklerin, huyların bir birleşimidir. İnsan mükemmel bir varlık olarak tanımlanıyor. Donatılmış olduğu değerler,yüklendiği sorumluluk ve vazife olarak eşref – i mahluktur, yani insan, varlıkların en şereflisidir. Kendi içinde kainatı barındıran, zıt olan güzel ve kötü sıfatların cem olduğu bir varlıktır aslında insan.
Ne garip varlıktır şu insan !
Bir taraftan çok güçlü görünse de diğer taraftan çok zayıf ve yenik düşen bir canlı. Bazen çok dayanaklı, bazen de kendine hakim olamayan, duyguları peşinde aciz kalan bir varlık. Bazen başkalarını mutlu etmekten sevinirken bazen de hasedinin peşinden sürüklenerek kendini ateşe atabilen bir bencil.
Evet, kötü bir haslet olan hased insanı yakar, ateşin içinde kıvrandırır. İnsanı içten yakar, kavurur. Gözünü her zaman başkalarının sahip olduklarına diker ve onların elinden gitmesini ister. Hased duygusu hased eden kişiyi farklı haksızlıklara sevk eder. Başkasında gördüklerine çekemez hale gelen hasedin ardından öfkeye ve düşmanlığa yol açar.
Hased eden insan, çoğu kez kendini tutamaz, söz ve davranışlarıyla hasedini açığa çıkararak, her fırsatta kötülük yapmanın yollarına baş vurur.
Peygamber Efendimiz : Şüphesiz, ateşin odunu yakıp kül ettiği gibi, hased de iyilikleri yer bitirir” buyurarak hasedin ne kadar kötü bir hal olduğuna dikkatleri çekiyor.
Hased, insanlar arasındaki sevgi ve saygı bağlarını tahrip ettiği bir gerçektir.Hased eden insan başkalarına zarar verirken, kendisini de yer bitirir, daha doğrusu ilk önce en büyük kötülüğü kendine yapıyor.
Normalde insanın başkasının sevincinden mutlu olurken, saadetinden zevk alırken, üzüntüsünü ise paylaşırken, hased eden de başkasının sevincinin, mutluluğunun, huzurunun, başarısının bozulmasından zevk alır, üzüntü ve acısına da sevinir,mutluluk duyar.
İnsanları birbirine düşüren, yakınları düşman eden, akraba ve dostlukları bozan , hatta kardeşlerin arasını açan, aile içinde huzursuzluk yaratan sebeplerden başta gelen hasedtir.
Bazan insan kendi kendine sorduğu soruların cevabına göre hasedin var olup olmadığını anlayabilir herhalde.
Acaba arkadaşlarının başarı ve mutluluğunu kendi başarı ve mutluluğu olarak bilip sevinebilir mi ?
Dostunun hakettiği bir duruma gelmesinden memnuniyet duyar mı duymaz mı ?
Kendisine yakın gördüğü kimsenin huzurlu yaşamından mutluluk hisseder mi hissetmez mi ?
Bazı insanların kendisinin yapamadığını yapana hasedle bakar, onan nefret eder, onu küçültmek ister. Hased içinde kıvranan insan başkasını takdir etmekten hoşlanmaz, fakat eleştirmek ve yanlışları bulmak için can atar.
İnsan, kötü duygularını özellikle hasedini dışarı vurmaktan gizlemeye çalışır. Amma çoğu kez sözle ve davranışlarıyla göstermekten de çekinmez.
Hasede götüren sebepleri ise kin ve düşmanlık, büyük ve güçlü görünmeye çalışmak, kendini beğenme, tahammülsüzlük olarak ifade edilebilir.
Hased, kendinde olmayan bir şeye aşırı istek duyma, ona sahip olanların da ellerinden gitmesini isteme, karşısındakilere katlanamama duygusudur.
Hasedçi kimse kendisini yer bitirir, başkalarını da rahatsız eder.Üstün olmak hırsı, menfaat kaygısı veya çatışması, dünyaya olması gerekenden fazla ilgi, hased duygusuna zemin hazırlar.
Hased, eyleme dönüştüğünde büyük tehlikeler doğurur.Çoğu insan kendisine yapılan bazı kötülüklerin, rahatsız edici davranışların, kırıcı ve üzücü sözlerin en yakınları tarafından sergilenmesinin hasedden kaynaklandığı dile getiriliyor. İmrenmeyle başlayan ondan sonra kıskanmakla devam ederek arzu edilen şeye ulaşılmayınca devreye hased giriyor. Başkasının mutluluğunu çekememe yüzünden, kişinin kendi ruh dünyasını perişan etmesine vesile olur, rahatsızlık duyar, içini yer. Aslında hem kendini hem de hased edeni zehirler.
Yeryüzünde ilk kan hased yüzünden dökülmüş, Hz. Yusuf’un kuyuya atılmasında asıl sebebin kardeşler arasındaki hased duygusundan kaynaklandığı da bir gerçektir. Hasedin ileri noktasında bir saldırganlık haline bürünerek, iftira ve karalamakla nefsinin arzusunu tatmin etmeye çalışır. Aslında nefsin kölesi olmuştur. Hasediyle ne kadar aciz ve zavallı duruma düştüğünden bi haberdir.
Lev Tolstoy :” Kıskançlık, insanı alçaltan ve küçülten bir duygudur”, diyor.
Hased, çekememek, başkasında olan sağlık,zenginlik, bilgi ve benzeri nimetlerden dolayı rahatsız olarak o kişiden o nimetin gitmesini istemek, kaypte gizlenen bu duygu kişiyi içten içe ve sessizce perişan eder.
Kişi,kendisini başkasına karşı eksik veya yetersiz gördüğünde hased harekete geçer, başkasının kendisini aşmasına razı olamaz. Her zaman, her yerde hep kendisinin en iyi, en büyük, en önde, en üste olmak ister. Bunun için hased ettiklerine tuzaklar kurmaktan çekinmez, aleyhlerinde konuşmak, onları küçük düşürmeye, itibarlarını ve saygılarını çökertmeye çalışır. Gözü kararmış hasedine yenik düşerek iftira atmaktan, komplolar uyudurmaktan, fitne ve fesat yaymaktan sakınmaz.
Çoğu kez içinde kendisini kemiren hased, dışa da yansır. Başkasının doğru sözünü, gerçeği savunmasını, hakikatı ifade etmesini , faydalı düşüncesini takdir edemez, her şeye bir mana bularak yanlış olduğunu dile getirir, veya güzel ber şey yapmaya çalışsa samimiyetsezliğini bakışlarıyla , konuşma tarzıyla kendini belli ettirir. Dost gibi görünse da hasedinden düşmanlık etmekten çekinmez.
Hased’in insana ne kadar düşman olduğunu Sadi Şirazi’nin şu sözünden de anlaşılmaktadır : “ Kıskanç birine beddua etme, onun peşindeki hased gibi bir düşman zaten ona yeter ”.
İnsanı yaşamı boyunca en çok rahatsız eden, hatta huzursuzluğunun en büyük sebebi hiç kuşkusuz haseddir.
İmam-ı Şafi Hz. :” Dünya’da en huzursuz kimse, gönlünde hased ve kin tutandır”.
Farklı durumlardan kaynaklanan eşler arasındaki hased de bazen ciddi sorunlara yol açtığı bir gerçektir.
Hasedin zararı sadece hased edenle sınırlı kalmayıp toplum içinde de etkisini göstermektedir.
İnsan kendine hased edenleri fark ediyor mu ?
Hasedin kendinde de var olduğunu hissediyor mu ?
Hasedçi olan, insanların izzet ve şerefiyle oynar ve gizli işlerini açığa çıkarmak için gayret gösterir ve hilleli yollarla hased ettiği kimseye verilen nimetlerin yok olmasına çalışır.
İnsanın yalınız gözlerini değil kalbini de karartıran hased, beraberinde öfkeyi ve düşmanlığı da getiriyor. Hiç şühesiz ki , bir çok durumlarda yaşanan olumsuz olayların sebeplerinden başta gelen haseddir.
Hasedçi, hased ettiği kimseye karşı kin, hainlik, intikam, hile, ayıplama, kötüleme gibi aşağılık hisler içinde çırpınır durur.
Şu bir gerçektir ki hased, insanın aklını, insafını, kalbini ve vicdanını devre dışı bırakır. hakikatten, ve adaletten uzaklaştırır.
Hasedden kurtulmanın çaresi varmıdır bilmiyorum ama en azından hased hissi insanın içinde doğduğu zaman, en azından bundan nefret ederek hased ettiği şeylerin sonucunu düşünerek, defetmek için çaba göstermektir.
Son sözü Mevlana Celaleddin Rumi ‘ye bırakalım : “ Ne mutludur o kişiye ki yoldaşı hased değildir” diyerek , hasedle mutluluğun mümkün olmadığını vurgulamıştır.
Bir şiirden alıntı yaparak haykırıyorum ki :
Bir yağmur yağsın istiyorum, tüm yüreklere…
Bütün kötülükleri temizlesin…
Tertemiz olsun köşe bucak…
Kalmasın bir damla kin, HASED…
İNŞALLAH bir damla, kin kalmasın. İNŞALLAH eylık yapan, merhametli davranan, insanlıga yardım edenler ve Efendımız S. A. V in, sahabilerın hayatlarıni ülçi alarak yaşamamıza müesser eylesın. Eyüb abey EYVALLAH elıne sağlık.
Ellerine sağlık gönlüne sağlık Rabbim kalemine zeval vermesin