İnsan neden dünyaya geldiğinde Muhammedî var’lığın Kur’an anlayışına doğar da, Adem varlığına ya da diğer peygamberlerin ismi varlığına doğmaz…
Zahir doğum itibariyle var’lığın beden giyinişi gün yüzüne çıkarken, düşüş gibi görünen ölü bir yaşama doğarız. Yokluk içindeki bu yaşam aslında var’lığın yaratılışıdır..
İnsan’a evvel Var’lığını yarattım, diyen Hakk, önce yokluk içinde var’lığını arattırır.
Bu Var’lık arayışı zahirin tekamülü, batının biat yönelişidir.
Yaradan Allah dedi ki;
“Yere göğe sığmadım bir mümin kulun gönlüne sığdım”..
Yaşamınızı bu kelâm üzre gözden geçirin, amma mutlak kalp gözünüzü kullanın. Nerede aidiyet tamamlık hissi duyuyorsunuz, şurada ya da şunun yanında diyorsanız tekrar düşünün, şuradan geçeceksiniz, şunun yanından mutlak bir gün ayrılacaksınız. Maddesellikten geçip maneviyat içinde kendinizi arayın yani düşünce ve gönül var’lığında..
Sonsuz olan düşünce ve gönüldeki Var’lık seni maddenin çok ötesine taşır ki Muhammed Mustafa s.a.v yaşamını tatbik edersek ne yaşadığına kısmen de olsa şahitlik ederiz ki, bu seni O’nun Muhammedî var’lığındaki Hakk’ikat’e çeker..
Neden bir Muhammedi var’lığın ve kur’an içine doğduğumuzu idrak etmek zahirin gürültüsünde zor olsa da, yöneliş ile hakikat her ten’de vücud bulur..
Dediler ki, Adem Havva ve iblis cennetten kovuldu, bu şekilde büyütüldük, büyürken merak edip neden kovulduklarını sorduk, sorularla doğduğumuz yaşam içine neyi bilmeye geldik sorusuyla merakımız daha da büyüdü..
Yokluk içinde olduğumuzdan Aşk’tan bir haberimiz yoktu, yokluğun karanlık boşluğu nefsin zann’ları ile doldu, O’nu zann’dan anlatan herkes dedi ki cehennem günah korku, konuştukları sadece tanımadıkları Hakk oldu..
Ne dergâh zahirde hakikatini sundu onlara, ne Mürşid var’lığı işleyebildi yönelişi olmayan can’a, sakladılar Hakk’ikat’ini ken’din’de bulamayanlar, içindeyken kaldılar dışında…
Biat’ın Hakikati Miraç idi kulda, Muhammed’i var’lığa dönük yaşamak yöneliş sunar düşünce saf’ında. Çekilip gönül hirana halvet eyledin mi kendi an’ında, diledin mi O’nun muradın niyazın Hakk’ikat olsun vücudda..
Peygamber Efendimiz nebi kim’liği ile Hakk’ikat’i tebliğ edendi, ismine Muhammed Mustafa denildi, isimleri ile konuşan Hakk, mesajını Kur’an ile yeryüzünde sabitledi..
Miracı sonrası Muhammed Sonsuzluğun katından en aşağıya dünyaya sanki bir düşüş sergiledi, bu haşa Adem tasviri gibi bir kovulma değildi, Hakk var’lığının “Sevgili’m” dediği Muhammed’i var’lığından yeryüzüne inişiydi..
O’ olanlar (ene-l Hakk) dediler ki biz Muhammed ehliyiz, Dost Âli ehl-i beytimiz, biz buraya ait değiliz, çok ötelerden geldik tarik eyleriz..
O’nun Hakk bilincinde tekliğine şahit olan, yani miraç eyleyen kulun tek derdi var’lığın bildirilmesi ve bilinmesi idi. Tarik eylemek yazılan Kur’an’ı yaşamda canlı tatbik etmekti, bilinmek isteyen Hakk Kendi’ni Sen’in gönlüne evvelden işlemişti.
Ezelden davetlisin ki icabet eden Miraç ile rücu eyleyendi..
Akl’edin ki Kur’an Miraç sonrası in’dirildi, Miraç’sız Kur’an hiç bir gönüle bahşedilmedi. Mürşid var’lığı diyor ki, Miraç ile biatın iç içe geçmeli, açılır sır Mürşid’in gönlünden gir içeri..