İdrakin en zirvesiyle dahi açıklanması zor bazı hasletler ve suretler vardır yeryüzünde… Bütün alemin dilleri ittifak etse dahi, bu suretlere ve kötü hasletlere sıfat biçemez. Nitekim o kadar çok suretsiz varlıklardır ki, sıfat biçsen dahi her an başka bir hale ve hoş olmayan kişiliklere, binbir çeşit kefelere, garipliklere bürünebiliyorlar.
Bu kötülüklerin kaynağı muhakkak fitne ateşinden beslenen küfürdür. Bir kalbe eğer küfür boyası sürülse, o kalp bozuk ve kokmuş bir leşten farksız olur. Nitekim kalbi leş olana zümrütten libas giydirsen dahi, o müthiş pis kokusu kıymetsizliğine sebep olur… Kat kat perdeler ardına saklansa da o kalbin kin ve kiri gizlenemez.
İşte Efendimiz (sav) döneminde zahiren Müslüman olduklarını söyledikleri halde, hakikatte iman etmeyen münafıkların hali de böyleydi. Müminlerin arasında oturup ibadet nurunu alıyormuş gibi görünseler de kalpleri bozuk, işleri güçleri fitne fesat, haset ve bozgunculuk olan leş kokulular vardı.
Bizzat Peygamberimizin (sav) “Fasık” adını taktığı ruhbanlığa meraklı Ebu Amir, münafıkların reisi Üvey b. Selül’ün teyzeoglu ve akıl hocasıydı.
Ebu Amr’in amacı Mekke’den çıkarılan Hazreti Muhammed’in (sav) Medine’de de sıkıştırılarak hicrete zorlamaktı. Bütün çabası buna yönelikti. Bir taraftan savaş fitneleri yayarken diğer taraftan Müslümanları ikiye bölmek, saf Müslümanları kandırmak, akıllarını çelip kendi bozuk kalbine benzetmek amacıyla bir mescit inşa edilmesini emrediyordu. Bu böyle bir mescit olmalıydı ki, herkes ibadet yuvası bilecek fakat kuruluş amacı Hz. Efendimiz (sav) ve sevenlerine, Allah’ın dinine zarar vermekti.
Birçok kötülüğün kaynağı olacak olan Dırar (Zarar) Mescidini Küba’da inşa ettiler. Efendimiz’e (sav) de şöyle bir gerekçe sundular:
“Hasta ve yaşlıların cemaatle namaz kılmaları, yağmurlu ve soğuk gecelerde camiden mahrum kalmamaları için bir mescit yaptık.” diye iyi niyet gösterisinde bulundular. Hatta Müslümanlar arasında meşruiyet kazansın diye, Efendimizin gelip kendilerine namaz kıldırmalarını istediler.
Efendimiz (sav) Tebük dönüşü Küba yakınlarında Zi-Evan mevkiine gelince yine münafıklar Kendisini Dırâr Mescidine davet ettiler. Bu teklifi alan Efendimiz (sav) bu zalimler gürahının kurduğu zarar mescidine yönelir yönelmez, Onu (sav), Efendimizi her türlü kötülükten beri eyleyen Allahu Teala Hakk (c.c) Tevbe Suresinin 107-110. ayeti kerimelerini indirdi.
“Bir de zarar vermek, müminlerin arasına ayrılık sokmak için ve bundan önce Allah ve Resuluyle harp edenlerle birlikte olup hakikatleri çarpıtmak adına mescid edinenlerin mescidinde asla namaz kılma! Temeli takva üzerine kurulan mescid, Senin içinde kıyamına elbette daha layıktır. Orada tertemiz olmalarını arzulayan erler vardır. Allahu Teala çok temizlenenleri sever. Muhakkak ki Allah ve Resulallah’ın adını kullanıp cehennem kuyularının kıyılarına Dirar mescidini kuran zalimler güruhuna hidayet verilmeyecektir. Kalpleri ölümle parçalanmış olacaktır. Allahu Teala her şeyi bilen her yaptığını yerli yerinde yapandır.”.
Bu tesiri pek yüce Allah’ın ayetleri karşısında, Hamdu sena eden Efendimiz (sav), anında Malik bin Duh-şüm (ra),Asım bin Adi el- Acalan (ra) ve Hz.Vahşi (ra) çağırarak “Şu halkı zalim olan mescide gidiniz. Onu yıkınız, yakınız.” buyurdu. Binayı ateşe verdiler ve münafıklar dağıldı. Allah’ın yardımıyla bir kez daha münafıklar zarara uğradılar. Bu olaydan yirmi gün sonra Peygamber (sav) sahabeleriyle otururken yüksek, garip, bir o kadar da korkutucu bir ses duydular. Sahabeler bu sesin hikmetini sordular. Peygamber (sav) Efendimiz: “Yetmiş senedir cehenneme yuvarlanmakta olan bir taş şimdi cehenneme düştü.” buyurdu.
Bir vakit sonra birileri gelip “Münafıkların reisi Übey bin Selül öldü.” diye haber verdi. Kötü amaçlarına ulaşamadan Allah ve Resulu’nün galibiyetine dayanamamış kahrından ölmüştü.
Burda görülüyor ki, günümüzde de Allah ve Resulallah’ın adını kullanıp ibadet ve dini alet edip Dirar Mescidi gibi işleri güçleri zarar, fitne, nifak ve kendi çıkarı olan örgüt oluşumları var.
Şuan ki içinde bulunduğumuz zamanı düşünürsek hakikatten tüyler ürpertici, hayrete düşürücü olaylar olmakta. Halen de Dirar Mescidi amaçlı fakat, dışardan ibadet mercisi gibi görünen sadece birer silah deposu, menfaat kuyususu, çıkar çeşmesi olarak kullanılan birçok saf, temiz, gariban insanların duygularını istismar edip kandırıp dini duygularıyla oynayan, dindar görünen, hakikatten nasibini alamamış örgütlerin (Feto,Adnan Oktar vb…) birer Dirar oluşumlarından ne farkı var ki? Hatta ahirzaman zorluk ve imtihanlarını düşündükçe insan, kanmanın ve özellikle de gençlerimizin kanmalarının ve aldatılmalarının ne kadar da kolay olabileceğini muhakkak ki sizler de tahmin edebilirsiniz. Zahiren ihlas libasıyla boyanmışcasına ağlayıp insanları o karanlık girdaplarına çekenlerin Münafık Ubey bin Selülden bir farkları var mıdır ki?
Hepsinin hesabını ve bu zalim oyunlarını bilen Allah’a hamd olsun ki, zalimler asla hidayet olamayacaklardır.
Yine Allah’ın ayetleriyle sabittir ki, iyi ve doğrunun bir sureti vardır… Nerden ve hangi pencereden, kareden, tepeden baksan da doğrunun istikameti ve sureti değişmez… Her dilde, ilde, sınırda ve gönülde doğruluğun ve iyiliğin tek bir anlamı ve ifadesi vardır: “Allah’a ve ahiret gününe inanan bir topluluğun, Allah ve Resulallah’a karşı çıkanlarla sevgiye dayalı bir dostluk kurduğunu göremezsiniz. Bunlar onların ister babaları olsun, ister çocukları, ister kardeşleri, ister akrabaları olsun… Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendisinden bir ruhla desteklemiştir. Onları altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır, sürekli kalacaklar orada. Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da Allah’tan hoşnut olmuştur. Allah tarafında onlar işte bunlardır. Dikkat edin Allah tarafında olanlar, başarıya ulaşanların ta kendisidirler.” (Mucadile Suresi, 22.ayet.)
Allahu Teala (c.c) buyurduğu üzere anlaşılmalıdır ki, yeryüzünde bu vasıflara ait kıymetli, değerli, bir o kadar da takva ve ameli salih insanların da varlığından haber vermekte.
Zalimlerin kurduğu mescit ve cemaatlerin yanı sıra, Allah’ın varlığını birleyen, Peygamber (sav) Efendimizin izinden ve Kur’an, takva, ihlas ve zikri İlahiden ayrılmayan, bütün amaçları Allah rızası olan mescitler ve medreseler de bulunmaktadır. Zamanın getirdiği birçok zorluğa rağmen asla istikameti İslam’dan ayrılmayan kıymettar Nizamiye Medreseleri, Kadiriye Medreseleri ve birçok Allah dostlarının yetişmesine vesile olan tasavvuf kuruluş ve vakıfları da bulunmakta.
Elbetteki yeryüzünü bir imtihan sahası eyleyen Allah, her daim doğru ve iyi kullarının yardımcısıdır. İnanıyoruz ki yeryüzünde Allah diyen, tevhidi İslam’dan, ihlastan ve ihsandan ayrılmayan Allah’ın vekilleri (Allah dostu) ve salihler, salihlerle beraber olanlar oldukça zalimler gecikse de illaki hüsrana uğrayacaklardır…
Pirim Gavsul Azam Seyyid Abdulkadir Geylani (ra) Hazretleri’nin buyurduğu gibi,
“Allahım bizi Seni tevhit edenlerden eyle, Senin yolunda gitmemize engel çıkaranlardan bizi kurtar, bizi Kendin için seçilmiş kullarından eyle, bizi yanlızca Kendinle ünsiyet eyle, ihlas libasini giyip kalbi sağlam, her doğru ve iyiliği de takva süzgecinden geçirip hayatımızın mayasını Sana kul olmakta tuttur…”
Maşallah suphanaallah sevgili Seyyide Selma hocam .günümüz dini sömürü tablosonu çok iyi özetlemişsiniz .yüzyıllar boyunca didar meclisleri ve bunları hayata geçiren münafıklar oldu olacakta .neyseki Rabbim in büyüklüğünü anlayan idrak eden içine sindiren öğle güzel Allah dostları meclisler,medreseler, tarikatlar var ki onların ve bütüün inanmışların duaları sayesinde bu fitne yuvaları dağılmaya malup olmaya mahkumdur.Rabbim Gavs ul Azam seyyid Abdulkadir hazretlerinin, büyüklerimizn himmetini ,mürşidemiz Dayemizin ,dualarını dergahımızı başımızdan eksik etmesin;zira dualarıyla hizmetleriyle ümmeti Muhammede hizmet eden doğu Anadolu daki en önemli kurumlardan biridir Rabbim gücünüze güç katsın hürmetle ellerinizden öperim. ..
Maşallah Değerli kıymetli pek azize Selma Medeni Hanımefendi… Tüylerim urperdi hakikaten çok kıymetli noktalara deginmissiniz ve çok da temiz bir usluple birçok hakikati gözler önüne sermissiniz… Eşsiz kaleminizin ilham kaynağı pek belli maşallah.Bu kıymetli yazilarinizin devamı ni bekleriz ve Sizin gibi bir cevheri bizlere ulaştırdığı için Yabende yi de tebrik eder şükranlarımı sunarım nezdinizde…