Bir vakit Peygamber (sav) Efendimiz bir evin yapımına yardım etti. O yardım esnasında taş da taşıyordu. Bu taş taşıma esnasında Mübarek’in küçük parmağı iki taşın arasında kaldı. Beşerî sıfatı varlığıyla canı yandı..
O sırada Hz. Muhammed’in gözü taş taşıyan küçük bir çocuğa takıldı. Taş taşırken o çocuğun alnındaki terlerini gördü ve silmek istedi. Yüce Peygamber çocuğun yanına yanaştı, elinin acısını unutarak terini sildi. Ona ve yanındakilere ağızlıktan su verdi. Su verdiği ağızlığı tekrar arkasına koyarken bir adam geldi. Ansızın o ağızlığı çaldı..
Ağızlığı çalan, kimsesiz biriydi. Şahit olanlar onu yakalayıp taşlamak istediler. Yüce Peygamberimiz onları bunu yapmaktan alıkoydu. Onun bu tavrı ve Muhammed’in suyunun nasıl çalınabileceği ertesi gün içlerindeki münafıklar için bir nevi yem oldu..
Münafıklar bir fitne yaymaya başladılar. “Peygamber olsaydı, çocuğa yaptığı iyiliğin hatırına, inandığı Allah Muhammed’in suyunu çaldırmazdı.” dediler..
Bu söylenti yayılmaya başladı. Ama bu söylenti ile beraber Yüce Peygamberimizin iç varlığındaki o es’Sabur varlığı onu muhafaza etti, korudu. Hiç bir şeye sesini çıkarmadı..
Bir vakit sonra bu sözü yayan o münafıklar susadılar. O Mübarek, o susuz olan insanlara da su ikram etti. Bunu gören o kişiler; “Biz böyle bir insan görmedik, arkasından konuşmamıza rağmen o bize kalktı su ikram etti.” diye konuştular..
Bu yücelik karşısında onlar Yüce Peygamberimizden bir nevi af dilediler. Bunlara mukabil Yüce Peygamberimiz; “Af benim değildir af Allah’ındır. Ben size katiyetle hor bakmam.” diyerek mukabele etti..
Sevgili dostlar, şunu bilmek gerekir ki taş bile gafil olandan değerlidir. Ölüm ânınızda sıcaklığınız vücudunuzdan uzaklaştığında sizin için bir hesap zamanı başlar. Bu herkes için geçerlidir. O zaman bir ses sizinle; “Neden buradasın?” Diye konuşur. Siz en çok sevdiğiniz şeylerin sizin yanınızda olmadığını görürsünüz. “O sizden uzak görmediğiniz sahte dostlarınız size yardım etsinler. Toprağın sizi örtmesinden sizi kurtarsınlar.” diye bir nidâ yükselir. Ama o anda kimse yardım edemez. En büyük yardımcı size Cenâb-ı Hakk’tır. Bu çok sıkıntılı ve çok zor bir dönemdir. Onun için gaflette olmamak lâzım yani gafil olmamak lâzımdır. Allah’ın sana yardımcı olmadığını o an anlarsın. Hangi Allah’ın? Senin zannında olan Allah’ın. Gönlündeki Allah, senin nefsinin sana fısıldadıklarını sana yaklaştırır.
Ancak o yüce Dost gönlündeki Allah seni ruhuna yaklaştırır ki bir de her an içlerindeki Rabbi tanıyarak yürüyenler var ya; işte onlar en yakın dostlardır. Onlar ölüm ânında kendilerine; “Neden buradasın?” diye sorulan o sesi duyduklarında toprağın üzerine çıktıklarını göreceklerdir. İçinde bulundukları âlemden uçarak ayrılacaklardır. Onlar daha önce rüyalarında gördükleri o kanatların gerçek olduğunu görecekler ve O’na yaklaşanlar yani Hakk’a yaklaşanlar işte o zatlar olacaktır, o kullar olacaktır..
Nefislerindeki Allah’ı sevenlerin Allah’ları ise onları taş olmaktan kurtaramaz, toprak olmaktan kurtaramaz.
Allah Afüvv’dür. O’nun yücelik varlığından, yücelik sıfatından Afüvv varlığı vardır. Allah kendilerindeki canı Hakk dostundan bulanların üzerine gölge olur. Onun üzerine bir nûr indirir. Onun katından bağışlanan bir nûr kulun günahlarını temizler. Hakk’a bir şeyi eş tutmadan ona yönelmek, ona varmak lâzımdır. O’ eşsizdir, O’na eş tutulmaz. Bu niyet sizi Allah’ın affediciliğine ve güzelliğe ulaştırır.
Hakk’a nefislerinizle gelmemek, yönelmemek gerekir. İçinizdeki Allah sizinle konuşamaz. Ama siz onu başa eş tutarsanız o an gelip de ölümü hissettiğinizde; “Bu sıcaklık benden neden gidiyor?” diye korkarsınız. O içlerinde ki Dost’undan başka bir şey düşünmeyen onun o kullarıysa tam tersi sıcaklığın hiç gitmediğini gitmeyeceğini anlarlar. Bir kez döndürdükleri ve feleklerin genişleyen âlemlerine dâhil olurlar. İşte o dâhil olanlar hakikatte uçmak haline gelirler. İşte uçmak budur..
O’nun yani Hakk’ın genişleyen âlemlerinin sonu yoktur. Uzayın en uç noktasına kadar genişleyen âlemler o noktaya geldiklerinde kendi içlerinde bir daralmaya giden onun kuvveti o daralmada yeniden genişler. Sizin hayalinize sığmayan âlemler yeniden kurulur. Boşluk her an yeniden genişler. O’nun yani Hakk’ın sonsuzluğunun içinde bu döngü hiç bitmez. Yine de bunu anlayamazsınız. Bunu anlamak için hakikatin idraki gerekir..
Hakikati okuyun. Hak’ikat ilmi sizin içinizdedir. İlim, varlığınızdadır. Buna samimiyetle içinizden; “İnandık.” deyin. O inanmak ki iman noktasını oluşturmalıdır. O zaman taş gözünde canlanır. Sıcaklığın ebediyen O’nunla yani Hakk’ın varlığıyla her an yeniden şekillenir. Bu şekillenme ânın varlığındadır. Var ile yok’u bir edenlerin arkasından yürümek lâzımdır yani Hakk Dost’ların silsile bağının arkasından yürümek, ilâhi varlığına biad lâzımdır..
İşte doğru yol, hakikat budur. Rabbü’l Âlemin bizi o doğru yolda yürüyenlerin izinden biad’ımızla devam ettirsin inşAllah. Rabbim o güzelliklerin varlığıyla sizlere sıhhat, afiyet ihsan eylesin, yâ Hû..HŞY