Bu ülkede kaç tane gencecik nefer hayatlarının baharında hayata veda etti.
Kaç tanesi ideoloji kurbanı, kurgulanan oyunların harcanan fidanları oldu.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ne çok yaşadık böylesi buhranları..
Sağ-sol, Türk-Kürt, Alevi-Sünni çatışması çıkararak sürekli milletimizin gelecek nesillerine zarar verdiler.
İşte 1970’ler tam da böylesi bir katliamla karşı karşıya kaldık.
Binlerce üniversiteli ve liseli genç birbirine kırdırıldı.
Sağ-sol dendi ortalık ateşe verildi.
Bir gün solcuların mekanına baskın, diğer gün sağcıların mekanına baskınla gün be gün ölüm haberleri anne ve babaların yüreklerine kor gibi düştü.
Sırf hükümet devrilsin, Batı’nın istediği yönde işler yürümüyor diye ülkede iç savaş çıkarıldı.
Buna da asker izin verdi.
Çünkü darbe için kaos şarttı.
İşte böylesi bir kaos ortamında bizim de ailemize bir ateş düştü.
Ülkücü şehit dayım Erol Erbiçer Mayıs 1978 yılında liseden mezun olduğu gün mezuniyet belgesini alıp okuldan çıkarken solcu militanlar tarafından vuruldu.
18 yaşındaydı ve çok zekiydi. Eğer yaşasaydı doktor olacaktı ki öldükten sonra üniversiteyi kazandığı belge eve ulaştı.
Böyle daha nice zeki, milletini ve vatanını seven içinde ülkü sevdası barındıran ve vatan aşkı ile bilgisiyle, zekasıyla hizmet edecek olan genç harcandı.
İdeoloji belası yine yaktı, yıktı, böldü, parçaladı.. Başta yürekleri…
Kardeşleri birbirine düşman ettiler. Bir kardeş diğerini vurdu.
Olan bu devlete, bu millete oldu.
Sonra bir günde ihtilalle bıçak keser gibi kesildi olaylar.
Peki neden o kadar beklendi?
Madem müdahale edilerek akan kan durduruluyordu da neden beklendi?
Çünkü öyle istendi!
ABD öyle istiyordu. Satılmış üst düzey askeri yöneticiler ise onlardan aldığı emri uyguluyordu.
Sokaklarda ajanlar geziyor, ülkelerin evlatlarına kurşun sıkıyor ve buna sessiz kalıyorlardı.
Neden mi? Çünkü Cumhurbaşkanlığı koltuğu teklif edilmişti. Makam, mevki gencecik neferlerin canından daha kıymetliydi.
Böylesi bir kaostan ve acılı günlerden nasibini almış bir aile ortamında yetiştim. Anneannemin ve annemin bazen gizlice gözyaşı dökmesine şahit oldum. Dedemin ve dayımlarımın metanetle dayanıp ama yine de o acı ile bakan gözlerini gördüm. Mezarının başında gözyaşları ile hıçkırıklarla ağlamaları izledim. Daha nice anneler, babalar ve kardeşler böyleydi.
O acı hiçbir zaman gitmedi yüreklerden..
Buna hiç kimsenin hakkı yoktu!
O gencecik fidanları hayattan koparmaya kimsenin hakkı yoktu!
Onlar şehit oldular. Bu bağlamda başta dayımı ve tüm şehitleri özlemle yâd ediyor ve onlara Allah’tan rahmet diliyorum.
Bir daha böyle bir ortam yaşamamak için herkesi birlik ve beraberliğe davet ediyorum.
Bugün Bahçeli’nin verdiği mücadele tam da bunun için! Her konuşmasında birliğe ve beraberliğe davet ediyor ve metanetle, sabırla oynanan spekülasyonlara karşı koyuyor.
Millilik ve yerlilik nasıl oluyor tüm tapınakçılara gösteriyor.
Her bir genç neferini korumak için tüm kışkırtmalara karşı göğüs geriyor.
Niye?
Çünkü bugün yine aynı şekilde bizi iç savaşa sürüklemek ve ülkemizi bölmek isteyenler var.
Bugün Suriye’deki, Filistin’deki, Irak’taki Müslümanlar gibi bizleri katletmek isteyenler var.
Darbelerle, ayaklanmalarla gencecik fidanları yine hayatlarından koparmak isteyenler var.
15 Temmuz işte tam da bunun mücadelesiydi ve 250 haneye ateş düştü.
Sadece 15 Temmuz değil, terörle mücadelede şehit olan her bir şehidimizin hanesine ateş düştüğü gibi… Her biri gencecik fidanlardı..
Eğer biz birlik ve berabeliğimizi koruyamaz, geçmişteki gibi kendini Batı’ya peşkeş çekmiş olanların arkasından yürürsek(!) yine aynı senaryo ile karşı karşıya kalacağız.
Hatta daha bile beterini bu sefer yapacaklar çünkü fena halde kuyruklarına bastık.
Onlar İslam’ı ve Müslümanları yok etmek için and içtiler. Bunun içinde içimizdeki tapınakçıları aramıza zerk ettiler.
Fitne ve nifak tohumları ekerek bizim kardeşliğimizi bozmak için faaliyet sürmekteler.
Bunlar bir partinin genel başkanı da olabilir, emniyete, medyaya, askeriyeye, bürokrasiye sızmış yöneticiler, patronlar da olabilir.
FETÖ ile canlı tanık olduk işte planlarına.. Başarılı olsalardı binlerce kişiyi öldüreceklerdi meydanlarda.. Hem de gözlerini kırpmadan..
Hala tehlike geçmiş değil! Hala daha deneyecekler… PKK ile, DAEŞ ile, YPG’le, başka bir terör örgütü oluşturarak, içimizdeki çığırtkan ajanlarla hep deneyecekler…
Biz bir ve beraber olursak, safları sıkı tutar, kalplerimizi sevgi ile donatırsak aramıza giremezler.
Bizi yok edemezler..
İşte o zaman biz hem diri hem de iri olur ve hep birlikte Türkiye oluruz.