Hakk’ı Hakk’tan, Hakk gözü ile gören kimseler Hakk’ı bilenlerdir. Hakk’ı Hakk’tan ve Hakk gözü ile görmeyip de nefsinin gözü ile ahirette görmeyi bekleyen kimse de cahildir.
Her şahıs için Rabb’i hakkında bir akide lazımdır ki o inanç ile O’na dönsün ve O’nu O’nda arasın. Hakk, o şahsa itikadının suretinde tecelli ettiği vakit o şahıs da Hakk’ı bilir, anlar.
Fusus-ül Hikem ne diyor;
“Hakk’ı bu âlemde görmeyen kimse ahirette de göremez.”
Bir ayette Allah c.c;
“Bu dünyada kim (kalp gözü) kör ise, ahirette de kördür” 17/72
buyrulmak suretiyle bu hakikate işaret edilmiştir.
Bir kudsi hadiste;
“Ben kulumun beni sandığı gibiyim, o beni andıkça ben onunla beraberim, o beni içinden anarsa ben de onu içimden anarım, o beni bir cemaat içinde anarsa ben de onu daha hayırlı bir cemaat içinde anarım, o şayet bana bir karış yaklaşacak olursa ben ona bir zira yaklaşırım, eğer o bana bir zira yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım, kim bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim, kim bana şirk koşmaksızın bir arz dolusu günahla gelse ben de onu bir o kadar mağfiretle karşılarım” Buhari’de buyurulmuştur.
Allah, kul ne şekilde tasavvurda bulunursa onu yapabilecek güçtedir, ki Allah hakkında hüsnü zanda olmak gereklidir.
“Allah’tan, O’nun fazlından isteyin” 4/32
Din insanları tembel kılmaz. Bir şey sunmadan istemek olmaz. Çalışmak, yürümek, koşmak, uğraşmak, gibi anlamlara gelen “sa’y” kelimesi Kur’an’da bir çok ayette geçmektedir. Allah’ın her kuluna kabiliyet ve çalışmasına göre bir takım nimet ve imkanlar vereceği, çalışmanın ise daima İslam dininin meşru yolda olması gerektiğini belirtmiştir.
Fakat, nefsi (yemek-içmek) çalışmanın yanında kişinin ruhuna dönük çalışmasıyla beraber, dini vecibeleri ile insanlığa dönük fayda sağlayacağı çalışmaları daha çok önem kazanır. İki günü eşit olan ziyandadır, dini görüşünün devamını sağlayan bizler, zamanı en iyi şekilde değerlendirmesini bilmeliyiz.
Zaman çok önemlidir ve “Zamana sövmeyiniz, çünkü Allah zamanın ta kendisidir.” diye buyuran Peygamberimiz s.a.v burada zamanı iyi değerlendirip, zahiri-batıni çalışmaya vurgu yapmıştır. Meşru yollardan kazancını sağlayan herkes Allah yolundadır. Çünkü rızkın O’ndan geldiğini bilir, şükreder. Peygamber efendimiz zamanı meşru kazançla geçirmeyi nafile ibadet kabul etmişler ve “Ekiniz, biçiniz, ziraat ile meşgul olunuz. Çünkü ziraat bereketli ve güzel bir meşgaledir” ve dahi “Kim bir ağaç dikerse, o ağaçtan insanlar ve Allah’ın yarattığı diğer canlılar faydalandığı sürece, bu ağaç sahibi için sadaka-i cariye’dir” diye buyurmuşlar.
Bilgi ile donatılmış inançlı insan yetiştirmek de, verimli ağaç gibidir, Allah’ın varlığına hizmet eder, O’nun yolunda çalışır ve kul olan insan rızkının karşılığını verene sunmuş olur.
Halk içre bir âyineyim herkes bakar bir an görür,
Her ne görür kendi yüzün ger yahşi ger yaman görür.
Dedi ulular “levn‐i mâe levni inâ” dır şüphesiz,
Kana boyanmış göz hemin Nîl ü Fırâtı kan görür.
Şol câhil‐ü nâdânı gör örter Hakk’ı inkâr eder,
Kâmil olanlar kâmilin herbir sözü bürhân görür.
Medh ile zemmi âlemin kıymette bir hardal değil,
Hâr o durur harmanda ol buğdayı kor saman görür.
Tuttu rikâbın ârifin nice salâtini ulu,
Kâmil olan sultânı gör dervişi ol sultân görür.
Dervişi Hakk yakmış iken anı yakan sultâna bak,
Hamam içinde dilberi görmez gözü külhân görür.
Ol dilberin Mehdî adı sükker durur halka tadı,
Mısrî çeker bu mihneti ol râhatı Rahmân görür.