“Gönlü gereği gibi anlamak için bir zaman, gönül mahallesine girdim, orada kaldım. Böylece gönlün hâlinden bir iz, bir nişan aramaya koyuldum. Bakayım gönlümün halleri nedir? Nasıldır? Diye düşündüm. Gördüm ki, yalnız ben değil, bütün dünyâ ondan şikâyetçi, onun yüzünden feryâda düşmüş. Her ovada, her şehirde rastladığım bilginlerden, akıllı kişilerden gönüle dâir ne düşündüklerini, ne destanlar söylediklerini sordum. Hepsi de gönlün elinden yakındı, yaka silkti, hepsi de feryâda geldi. Bu hal bana dokundu. Gönül konusu üzerinde bir şüpheye zanna düştüm. Sonunda, bu konu üzerinde, aklın bir işe yaramadığını anladım da aklımı bıraktım. Gönüle doğru sefere çıktım, yola düştüm, fakat onun bulunmadığı hiçbir yer de görmedim. Aslında şu gönül, ârif ile mârufun, yâni bilen ile bilinen arasında tercümanlık edip durmada. Gönülün ne olduğunu ancak gönül sâhipleri bilir. Ruhsuz kişi, gönlün değerini ne bilsin? Sen gönülü ancak Allah kapısında, ilâhî dergâhta bulabilirsin. Gönül filanda fişmanda bulunmaz. Âlemde kırık gönülleri onaran, eksiklikleri tamamlayan, dilediğini yaptırmaya gücü yeten, her izi olanı, her izi bulunmayanı gereği gibi gören Allah’tan başkasında gönlü bulamazsın. Çünkü Allah, gönlü ev edinmiştir.”
Arapça “kalp”, Farsça “dil” kelimesine karşılık gelen nazargâh-ı İlâhî olarak görülen gönül, kesretin vahdete çevrileceği, keşif ve ilhamın meydana geldiği yerdir. Gönül, insanı Hakk’a ulaştıran en kestirme yol olarak kabul edilir. Bidâyette nihayette orasıdır. Nefse hükmedip orayı sığınağınız yapmak ya da güvercin misali özgür bir kuş iken kafese hapsolmak… Hepsi ama hepsi sizin elinizdedir…
Dış dünyayı bir an’lığına terk edin…
Dinleyin, O’nun için atan kalbinizi…
Duyularınızın gönle bağlanmasını deneyimleyin…
Hissedin, aldığınız her nefeste bizlere bahşedilen güzelliği…
Biz her an O’nda olamasak da O’nun her an bizimle olduğu gerçeğini…
Hiçbir zaman yalnız olmadığımızı, hiçbir zaman ayrı kalamayacağımızı…
Endişe, şüphe bize set çeken ne varsa…
Bırakın bir kenara…
Açığa çıkarın özleminizi…
Görmezden gelmeyin, ertelemeyin var olma nedeninizi…
Öz, kıymet, bize sunulan bir nimet adına ne derseniz deyin…
Hakikati seyreyleyin…
*Can Şefik, Mevlânâ-Hayatı Şahsiyeti Fikirleri, Ötüken Yayınları, İstanbul 1995, s. 414.