“Huzursuzluğun Kitabı” (Livro do Desassossego), Portekizli yazar Fernando Pessoa’nın en önemli eserlerinden biridir. Kitap, Pessoa’nın yarattığı hayali karakterlerden biri olan Bernardo Soares adlı bir yardımcı muhasebecinin ağzından yazılmıştır ve Pessoa’nın “yarı-*heteronim” olarak tanımladığı bir figürdür.
Bu kitap, geleneksel anlamda bir roman ya da öykü değildir; daha çok, Soares’in günlük hayatı, düşünceleri, duyguları ve varoluşsal sorgulamaları üzerine yazılmış fragmanlardan oluşan bir eserdir. Kitapta, yazarın hayal kırıklıkları, melankolisi, yalnızlık hissi ve dünyadan kopmuşluğu derinlemesine işlenir. Pessoa, metinlerinde bireyin içsel çatışmalarını, hayatın anlamsızlığını ve insanların hayal dünyasına sığınışını anlatır.
Temasını özetlersek;
Soares, hayatın anlamını sorgular ve sürekli bir içsel huzursuzlukla yaşar. Kitapta yalnızlık ve melankoli, bireyin kaçınılmaz kaderi olarak sunulur. Yazarımız, hayal gücünün gücünü vurgular ve hayallerin gerçeğe üstün geldiğini ifade eder. Kitap, bireyin kendisini anlama ve anlamlandırma çabasını işler.
Huzursuzluğun Kitabı, varoluşçu edebiyatın önemli bir örneği olarak kabul edilir ve derin içsel yolculukları, hayatın karmaşıklığını ve insanın ruhsal sıkıntılarını anlamak isteyen okuyucularımız için muazzam bir eserdir.
Fernando Pessoa’nın düşünceleri ve iç dünyası, Tasavvuf felsefesiyle kıyaslandığında bazı paralellikler ve önemli farklılıklar taşır. Pessoa’nın “Huzursuzluğun Kitabı”, varoluşsal kaygılar, yalnızlık, benlik sorgulaması ve içsel çatışmalarla dolu bir eserdir. Bu bakış açısını Tasavvuf felsefesiyle ilişkilendirmek, belirli benzerlikleri ve temel ayrımları anlamak açısından ilginçtir. Siz değerli okuyucularımız benzerliklerinde mi yoksa ayrımlarında mı bu can ile buluşacaksınız, buyrunuz birlikte bakalım;
Benzerlikler:
*** İçsel yolculuk ve benlik arayışı, Pessoa’nın eserinde bireyin kendi iç dünyasını keşfetmesi ve sorgulaması belirgin bir temadır. Tasavvufta da nefsin terbiyesi ve içsel bir yolculukla ilahi hakikate ulaşma arayışı önemli bir yere sahiptir. Yazarımızın, varoluşun anlamsızlığı üzerine düşündüğü ve kendini sürekli sorguladığı yazıları, insanın kendi varlığına ve ruhuna dair derin bir arayışı temsil etmektedir.
*** Yalnızlık ve melankoli; yazarın karakterleri, özellikle Bernardo Soares, dünyaya karşı derin bir yalnızlık ve kopukluk hissiyatındadır. Bu durum, Tasavvuftaki “inziva” ve “uzlet” kavramlarını hatırlatır. Tasavvuf ehli, dünyadan el etek çekerek içsel bir huzura ulaşmayı hedefler. Pessoa’nın yalnızlığı da bir anlamda dış dünyadan uzaklaşarak kendi iç âlemine dönmesiyle benzeşmektedir.
*** Hayal ve gerçeklik ilişkisi; Yazar, gerçekliğin sınırlarını sorgular ve hayal dünyasını gerçeğin bir alternatifi olarak sunar. Tasavvufta ise dünya, “fani” olarak kabul edilir ve asıl gerçekliğin “Bâki” olan Hakk’ta olduğu düşünülür. Her iki yaklaşım da dünyanın göründüğünden daha derin ve anlamlı bir gerçekliğe sahip olduğunu ifade etmez mi?
Temel ayrımlarına veya farklılıklarına gelecek olur isek;
*** Tasavvufta İlahi Aşk ve Birlik:
Tasavvuf, Allah ile bir olma ‘Vahdet’ ve ilahi aşkı hissetme yolunda bir yolculuktur. Yazarımızın eserinde, ilahi aşk veya Allah’a yönelmiş bir sevgi yoktur. Onun arayışı daha çok bireyin kendi benliğine dair sorgulamalar ve varoluşsal bir kaygı taşır. Allah merkezli bir arayış yerine, insan merkezli ve nihilistik bir bakış açısı hakimdir.
Bu kardeşinizin düşüncesine göre, Allah’ı bir insan da aramak da, aslen Allah’ı aramak ile eş anlamlıdır. Fakat yazarımızın şu küçük ama önem arz eden detayını da göz ardı edemeyiz, ‘insan merkezli’ arayış. Yani Yunus’un da dediği gibi,
“Beni sorman bana bende değilem,
Bir ben vardır bende benden içeri.” arayışı değildir vesselam.
*** Kendiyle Barışma ve Teslimiyet Eksikliği:
Tasavvuf, sonunda ilahi bir teslimiyeti ve huzuru arar. Kişi, dünyayı ve nefsini terk ederek Hakk’ın iradesine teslim olur. Oysa yazarımızın iç dünyası, bu huzuru bulmak yerine sürekli bir huzursuzluk, tatminsizlik ve iç çatışma içinde kalır. Bu, onun düşüncelerinin Tasavvuf felsefesine kıyasla daha karamsar ve umutsuz olmasına neden olur.
*** Mutlak Doğru Arayışı:
Tasavvuf, mutlak doğruya ulaşmayı hedeflerken, Pessoa bu tür bir kesinliğe ulaşmaz; daha ziyade belirsizlik ve anlam eksikliği içinde kalır. Tasavvufi düşünceye göre her şeyin bir anlamı ve amacı vardır; Pessoa ise bu anlamı bulma çabasında sürekli başarısızlık hisseder ve bu yüzden eserinin bazı noktalarında karamsarlık ağır basar.
Pessoa’nın içsel arayışı, insanın varoluşsal sorunları, yalnızlık ve hayata dair anlamsızlık hissi Tasavvuf felsefesindeki içsel yolculukla bazı benzerlikler gösterse de, Tasavvufun ilahi aşka ve huzura ulaşma amacı Pessoa’nın eserinde nadir rastlanabilir. Tasavvuf, bireyi içsel bir barışa ve Allah ile bir olmaya yöneltirken, yazarımızın düşünce dünyası daha çok sürekli sorgulama, çatışma ve melankoli ile örülüdür.
Bu can ‘Huzursuzluğun Kitabı’ adlı eseri okurken, karanlık ve havasız kalmış içimdeki karamsarlığa bir pencere açtım ve içeriye rüzgarın girmesine, tülün ‘Hû’ sesiyle savrulmasına izin verdim. Gözlerimi kapattım, ardından ‘Buradasın’ dedim. İrkilerek ve korku, şaşkınlık gibi hislerle gözlerimi açtım!
Şu sözler fısıldadı fakire, ‘buradasın!’
Âşk ile, âşk’ı ile…
-*Heteronim:Heteronym’in edebi kavramı , bir yazarın farklı stillerde yazmak için yarattığı bir veya daha fazla hayali karaktere atıfta bulunur. Heteronimler, kalem adlarından (veya Yunanca “sahte” ve “isim” kelimelerinden gelen takma adlardan ) farklıdır, çünkü ikinciler sadece sahte isimlerdir, ilkler ise kendi varsayılan fiziği, biyografileri ve yazı stilleri olan karakterlerdir.