Allah dostları şöyle demişler: Sevgi, aşkın başlangıcıdır ki aşk bunun son haddidir. Mevlâ aşkı, bütün zevkleri bırakıp zahmetlere, acılara katlanmaktır. Aşk, yanan öyle bir ateştir ki onun meşaleleri kazançtır. İnsanın kalbindekileri de yakar, orada Hak’tan başka bir şey bırakmaz. O, bir şaraptır, onu yudumlayana bu dünya, içinde bulunduğu âlem dar gelir.
O, öyle bir hastalıktır ki, dermanı, derdindedir. Sevginin en ileri haddidir ve Allah dostlarının sıfatıdır. Sevgi uğraş vererek kazanılır oysa AŞK Allah vergisidir. Öyle bir sultandır ki bedenler önünde eğilir. Akıllar ona boyun eğer, kalpler onun emrine girer.
Aşk, nefisleri temizler, ahlakı süsler, dışa vurulur, gizlemesi zordur. O, hâkim bir sultandır; bekçisi sabır ve tahammül, hizmetçisi de duyu organlarıyla duygulardır. Aşığın derdi, her dertten ayrıdır. Aşk, ilâhi sırları toplayıcı anten ve onları gözleyici rasat kulesidir.
Aşk, uçsuz bucaksız engin bir denizdir, dalgaları cihanın su pınarlarıdır. O, demiri mum; taşı kum yapar. Yeri yakar, göğü deler. O resuller resulünün, o sevgilinin nuru, pak aşkın bizzat kendisiydi. Bu yüzden Levlâke Levlâk sırrının muhatabı oldu. Aşkının yüceliğine gökler, aşığın küçülmesine de toprak güzel bir örnektir. Eğer aşk olmasaydı cihan cansız kalırdı.
Aşk, insanın kalbinde vefalı bir dosttur. Kalp onun tahtıdır, beden de postu. Bütün ayıpları örter. Sürekli aşk kadehinden içen, insanlık elbisesini parçalayıp hayvani vasıflarından arınır.
Akıl davası güdenin sefâsı hep kavga ve çekişme olur, aşığın zevkiyse hâl edinmek ve vecde gelmektir. Akıllı, akla; aşıksa aşka boyun eğmiştir. İnce, nazik ve nazenindirler. Aşığın dışı ocak, içi gül bahçesidir,
Aşk sultan-ı-âlem-i candır,
Aşk indinde akıl nâdandır.
Mevlâ aşkı, bir yokluk denizidir, aklın ayağı orada kırılmıştır. Adem atamızdan kalan bu miras, aşıklara Nuh’un gemisi gibidir.
Biz aşkın çocuklarıyız ki o, Mevlâ’nın engin denizidir.
Onun için yanına gider, ona çağırırız.
O zaman, o ananın sütünden içeriz hep.