Tasavvufi açıdan Adem, insanın Tanrı ile olan ilişkisinin başlangıcı, ruhsal yolculuğunun temeli olarak görülür. Tasavvuf, insanın en yüksek hakikate ulaşma yolculuğudur ve bu yolculukta insanın özüyle, Tanrı ile birliği arayışı ön plandadır. İslam tasavvufunda, her insanın özü aslında Tanrı’dan bir “nişane” (emare) olarak kabul edilir ve bu öz, insanın yaratılışında mevcuttur. Bu düşünce, Adem’in yaratılışında Tanrı’nın ruhunun ona üflendiği inancıyla paralellik gösterir.
Adem, tasavvuf açısından sadece bir yaratılış anı değil, insanın ruhsal yolculuğunun ve Tanrı’ya geri dönüşünün simgesidir. Mevlana’nın öğretisinde, insanın aslında başlangıçta Tanrı’nın ruhundan bir parça olarak yaratıldığı ve dünya hayatının, bu özün birliğe dönüş için bir yolculuk olduğu vurgulanır. Adem’in yaratılışı, bu yolculuğun simgesel bir temasıdır.
Tasavvufî öğretiler, Adem’in günahından ziyade, insanın özüne geri dönüşünü ve Tanrı ile birleşmesini vurgular. İnsan, ne kadar “nefs” (benlik) ile mücadele ederse, o kadar Tanrı’ya yaklaşır. Adem’in Cennet’ten düşüşü, aslında insanın dünyadaki sınavını, iradesinin ve ruhsal gelişiminin başlangıcını simgeler. Tasavvufta “Cennet”, Tanrı’ya en yakın olunan yerdir ve insan bu varlık seviyesine, içsel arınma ve nefsini terbiye etme süreciyle ulaşır.
Adem’in yaratılışı ve sonrası, tasavvufta “insanın asli ve ilahi özü”nün arayışı olarak görülür. İnsan, dünyaya “gönül” ile gelir, ancak zamanla ego ve benlik (nefs) onu dünya ile meşgul eder. Tasavvufi düşünce, Adem’in Cennet’ten düşüşünü insanın ilahi hakikatten kopuşu ve dünyaya hapsolması olarak yorumlar. Ancak bu düşüş, bir kayboluş değil, bir dönüşüm sürecidir. İnsan, nefsini arındırarak özüne ve Tanrı’ya yeniden ulaşmayı amaçlar.
Şöyle özünde çok manalı bir söz ile vurgulamak isterim ki “Karanlığa gömüldüm hapsoldum diye düşünme, belki de ekilmişsindir tohum niyetine.”
Sonuç olarak, Adem’in felsefi ve tasavvufi açılımlarında insanın yaratılışı, varlık amacı ve Tanrı ile olan ilişkisi üzerine derinlemesine bir sorgulama ve içsel bir yolculuk vardır. Felsefi açıdan bakıldığında, Adem’in varoluşu insanın özünü, bilgiyi ve özgür iradeyi arayışını simgelerken; tasavvuf açısından ise bu arayış, Tanrı’ya geri dönüş ve içsel aydınlanma yolculuğunun bir başlangıcıdır vesselam.