Madde mi varlığa hükmediyor, varlık mı maddeye yön ve hüküm veriyor..?
İstinasiz herkes Varlık diye bakıyor..
Peki maddenin geldiği yerden mi besleniyoruz yani dünyaya mı yöneliyoruz yoksa mânâdaki varlığın muhabbetinden mi besleniyoruz, varlık mı bizi madde içinde yönlendiyor..?
Bu soruların cevabı senden sen’e, bunları ispatlayacağın Kendi’nden başka kimse yok kendine.
Her cevabın şahidi Hakk Sen’inle..
Hani Hakk buyurdu;
Ben Sen’inleydim, sen kiminleydin..!
Burada apaçık bir ispat istemekte.
Sadece tefekkür edilse muazzam bir tarik başlatır uyanış ol’an idrakte..
Tüm şeklî görünen ibadetler namaz gibi, oruç gibi, zekat gibi inanç aşılayıcı somut kavramlardır. İnsanı bir noktaya çekmek içindir. Bu nokta doğru yola niyettir, dolayısıyla inanç ve gayret de gebeliktir..
Tespitlerimiz teşpih açısından varlığın kaynağına, idrak edene muazzam yönlendirme yapmaktadır..
Oruç şeriatta niyet’e yönelmektir, niyet söz yemin niteliğindedir. Şeriattan geçen düşünce niyet sergileyendir, maddeyi bedenden değil esas düşünceden men etmelidir. Düşüncede men edilen bedeni terk edendir, ne inerse bedene düşünceyle gelendir..
Oruç bedene yaptırılan maddesel bir terktir.
Bu şeriat kısmıdır.
Peki, tarik’at dediğimiz bu içsel yolculuğumuzda oruç içerde hangi isimle ve nereye sıçramalıdır..!
Maddenin ilk düştüğü daha doğrusu düşüncenin madde boyutuna düşürüldüğü yer olan düşüncemiz, varlığın bizi hakikatte düşürmediğini, ipin ucunu ilk keşfettiğimiz sondan başa uzanan dönüş yolumuz bulunmaktadır.
Düşüncemiz oruç halini burada niyet olarak keşfetmektedir. Niyet hayra dolayısıyla Hakk’a vuslata doğru döndürülüp, inancını niyetin içindeki yeminle biat’la gayrete bağlamaktadır..
Bizim bu anlayışımızı sunmamız ile oruçlu değil, “niyetliyim” ifadesini kullanmayı daha derin ve mânidar bulunmalıdır..
Oruç şeriat kısmı olduğu için sınırlıdır, bize 30 günlük takvimi hatırlatır. Oysa niyet daim Hakk’ı hatır’da tutmamızı sağlayan tılsımlı bir kelimedir.
Niyet varlığa yönelişin ilk emmaresidir.
Samimi niyet inancı kuvvetlendirir.
İnanç, gayreti kudret ile birleştirir.
Allah’ın kudretine tanık ve şahit olduğumuz her an’da hayr’etimiz hayy’ran’lığa dönüşmektedir.
Hiç’lik içinde yokluktan bu kocaman ve görünen âlemin kudret’in yansımasının müşahadesinden bahsetmiyoruz, hani o küçücük gibi görünen yaşadığımız fiziksel çarpışmalarımız var ya oradaki kudret’ten bahsediyoruz.
Sen küçücük bir yaratılmış kum tanesini yerinden kıpırdatamazken, rüzgarın O’nun nefesi olup estiğinde tüm taneciklerin kudretin kudretiyle gözünün önünde uçuşmasından bahsediyoruz.
Sonsuz Kudretin sahibi Allah, inanmış bir kulun bir hatasına Rahmân’iyetinin/merhametin yüceliğinde olduğundan naifçe fiziki yapımızı diğer bir fizik yapısına çarpıştırarak uyarmasında kudretini görüyoruz..
İnsan yaratılmışlığı içinde dahi kudreti keşfetse, ne keramet bekler etrafından ne inandırılacak bir cümle.. öyle ki, kudretin ispatı kendinde..
Bir Kendini bilsen Kendinde, secde eylersin O’nun Mürşid ismine, Kendin bilmeyen yokluk görür cisminde, bilen bilmeyen bir olmaz Cemâl şarttır bir’liğe..
Ezeli ve ebedi illâ Hû Aşk içinde..HŞY