Sadece bir ân dahi, O olmanın idrakına varırsın…
O’nun yüce kudreti, yüce merhameti ânsızın acziyetin içine düşürür seni…
Hiçliğini bildirir sana; yine yeniden ve tekrar tekrar iman ettirir vârlığına…
O’nun Kul’u olmanın hazzı, câna hayy’at veren AŞK’ı seni bir O’na, bir hiçliğe döndürür; daha içmeden bir hoş eder.
Öyle ki bu hâl Maşuk ile meşke gider.
Bilinsin ki her ânımda dost ile atarım adım, Dost’suz nasıl olunur bilmem, hayatımda hiç tatmadım.
Her ânımda bendesin bende! Sen’in aşkını taşırım düşüncemde… Zahirim ki Dost ile batınımın içinde, ne yapıyorsam bilirim O da benimle izlemekte! Ay tutulurken güneşin ışığını alamadığı araya dünyanın girdiği söylense de, dünya baskın gelmez hiçbir zaman… Hem Ay da tam olarak kararmaz ki bu tutulmada… Kırmızı bir gölge düşer tam da yüreğinin ortasına… O Ay ki Güneş’in aşkıyla yanar, yanar, yanar… Ve Güneş, vakit tamama varınca bu aşka kayıtsız kalamaz. Ay’ı yeniden bağrına basar. Ay ise aşk ile teslim olunca Güneş’ine kavuşur, karanlığının ateşinden aydınlığına ulaşır.