Şu gerçeği artık tüm dünyaya haykırmalıyız: İslam, dünya üzerinde en çok iftiraya uğramış ve en yanlış anlaşılmış dindir. İslam bir barış dinidir ve çok büyük bir hazinedir. Nasıl iyi bir insan olunacağı, nasıl iyi bir hayat sürdürüleceği, yakınlarımız ve çevremizle nasıl iyi ilişkiler kuracağımız gibi soru ve arayışların cevaplarının olduğu bir hazine.
İslam’da en önemli şey sevgidir. Yüce Allah bu alemi sevgi üzerine yaratmıştır. İrfan ocakları olan tekke ve zaviyeler ve o ocakları yaşatan Kamil Mürşitler, bu sevginin öğrenilebileceği yegane yapı ve kişilerdir. Aşık olabilmesi için kişinin kendinde hiçbir şey bırakmaması gerekir (La ilahe illallah). Tekke ve dergahlarda “ben yokum Sen varsın” denir. Yani benlik, nefs yok, Sen varsın. Sen’in aşkın var ve Hz. Muhammed (SAV) bu aşkın elçisidir (Muhammeden resulallah).
İslam dini, insanın neden bu dünyada olduğu sorusunun cevabını da verir. Günde beş vakit durduğumuz/ durmaya çalıştığımız ‘namaz’da bu soruların cevabını bulabiliriz. Kişi, namaz anında yaratıcısı ile baş başadır. Kendisini sorguya çeker, iç muhasebesini yapar. Kendi varlığı ile sohbet halindedir.
Cenab-ı Hakk, Hücûrat suresi 10. ayette “ Hiç şüphe yok ki inananlar ancak kardeştir” buyurmuştur. Müslümanlar arasındaki ilişkiye de önem veren dinimiz, durumu kötü olanların yardımına koşulması gerektiğini belirtmiştir. Mümin kişi cömerttir. Verir, verir, verir… Durmadan verir. Kendiliğinden verir. Bunu yaparken de Peygamber Efendimizin buyurdukları gibi “bir eli verir ama diğer eli bunu görmez”. Sadece malından değil, bilgisinden, tecrübesinden, insanlığa fayda sağlayacak her şeyden ‘zekat’ eder. Bir düşünelim toplumda böyle kişilerin arttığını. Bir kimse hırsızlık yapabilir mi? Gasp olayları olabilir mi?
İşin bir de şu boyutunu ele alalım. Maddeye dalmış, sadece madde düşünen bir kişi manen çöker. O kişinin ilahı sadece madde olmuştur. ‘Komşusu aç iken kendisi tok yatan bizden değildir’ diyen bir Peygamberin ümmetiyiz biz. Madde bu kadar zararlı ise neden, maddenin fazlasını ihtiyaç sahipleriyle paylaşmayalım?
İnsan kelimesi, nisyan, yani ‘unutmak’tan gelir. Alışkanlık ve bağımlılıklarımız bizi çoğu zaman anmaktan, zikretmekten alıkoyar, bazen de unutturur. Alışkanlık ve bağımlılıklara yani nefsin fısıltılarına ‘dur’ demenin çok güzel yolu da var. ‘Oruç’ haz verenden uzak durmaktır. Manevi duyguları güçlendirir. Safiyet ve teslimiyetle tutulan bir oruç ne güzeldir… Demek ki oruç sadece bedenen değil, zihnen de yapılan bir ibadettir.
Dünyanın beşinci harikası ise iyi, salih bir niyetle seyahat etmenin ve kutsal bir mekanın gücünü inananların kalbinde hissetmesidir. Saf bir kalple ve tam bir teslimiyetle seyahate çıktığınızı ve kutsal bir mekana uğradığınızı hayal edin. Evinizden çıktığınız siz ile geri döndüğünüz zamanki siz aynı kişi olamazsınız. Kendinizi değiştirirsiniz ve mekanlara bakış açınız değişir. Cenab-ı Hakk’ın gücü ve kudretiyle gittiğiniz mekanlara bereket götürmeye başlarsınız.
Şimdi buraya kadarki kısmı bir toparlayalım. Bir Müslüman, bu dünyaya neden geldiğini görebilmek ve asıl amacına geri dönebilmek için günün muhtelif zamanlarında kendini yenilemeli, bencil olmayıp etrafındaki kardeşlerinin ihtiyacı ile de ilgilenmeli, haz veren şeylerden uzak durarak kendisine nimet olarak sunulmuş bedeninin kıymetini bilmeli ve mekanların kutsallığını anlamak ve içinde hissetmek, bu dinin büyüklerinin koyduğu işaretleri fark etmek ve dolayısıyla kendini değiştirmek için yerinden biraz kıpırdamalıdır.
Dünyanın beş harikası olarak nitelendirdiğimiz İslam’ın beş şartını safiyetle uygulamış kişi şiddete meyletmez. Dinimize göre de şiddet hiçbir şeyin çözümü değildir. Bugün, şiddeti çözüm olarak görenlerin oranı %1’in altındadır. Fakat batılı medya bunu %75 olarak göstermektedir. Şiddet savunucuları her dine mensup olabilirler amma her zaman azınlıkta kalmaya mahkumdurlar. Safiyetle inanmış bir Müslüman’ın hayat gayesi vardır ve değerli hayatını, kendisine sunulmuş bu nimeti boşa harcamaya çekinir.
Belli ki batılılar ‘Dünyanın beş harikasının’ aslında insanları güzelleştireceğini bilmiyorlar. Mesele de burada işte, bilmiyorlar. Kalbinde sadece Allah’ın aşkını taşıyan, onu sürekli anan, kendindeki fazlayı kardeşiyle paylaşan, bedenine iyi bakan bir kişi kötülük peşinde olabilir mi? Hz. Ali (kv) Efendimiz ‘İnsan bilmediği şeyden korkar’ buyurmuştur. Durmamak, susmamak gerekiyor.