Büyük dinlerin ortaya çıktığı, insanlığın bilinen beş bin yıllık, birikimine dayanan kültürler, bir ekseninde savaşlar, bir ekseninde barışlar olan, dünya tarihini oluştururlar. İnsanlarla yaşıt olan kültürler, Habil’den ve Kabil’den beri hem savaşıyorlar, hem yarışıyorlar. İnsanlık tarihinde savaşsız geçen bir yüzyıl görülmez. Bu yüzden Yirmi birinci yüzyılda savaşlar birbirini izliyor. Bütün ülkeleri şemsiyeleri altında toplayan uluslarüstü kuruluşlar da savaşları önleyemiyor.
Yaşanan yüzyılın en büyük, en önemli sorunlarının başında, sürekli savaş dünyasından, kesintisiz barış dünyasına geçme geliyor. Geçiş sürecinin sancısız olması için, üretim gücü büyük olan ülkeler başta olmak üzere, dünyadaki bütün ülkelere, önemli görevler düşüyor. İster büyük, ister küçük olsun her ülke, bütün savaşların karşısında, bütün barışların yanında olma sorumluluğu taşıyor. Sorumluluğunu yerine getirmeyenler, istemeden savaş isteyenlere destek oluyorlar.
Batı düşüncesinin temel taşlarından Immanuel Kant’ın, “Sürekli Barış” çalışması, Avrupa Birliği’nin oluşmasında, ana kaynaklardan biri olur. Dünyanın her yanında düşünürler tarafından, Clausewitz’in “Topyekün Savaş” kuramına karşı, Kant’ın “Topyekün Barış” kuramının benimsenmesi, barış yolunda atılması gereken adımların başında yer alıyor. Çünkü barış dünyasının temellerini, işleri savaş olan askerler değil, işleri barış olan düşünürler atarlar.
Kare dünyada insanlığın geleceği, sürekli savaşla değil, kesintisiz barışla güvence altına alınır. Gelecekteki savaşların önüne, savaş kültüründen daha çok barış kültürüne, yeni açılımlar kazandıranlar geçerler. Her dönemde insanlar, savaş kültürünü zenginleştirmeye, barış kültürünü zenginleştirmekten çok daha büyük önem verirler. Yönetimlere barışı sevdirmek savaşı sevdirmek daha zor gelir. Bunun için tarihe damgalarını, barış yüzyıllarından önce savaş yüzyılları vururlar.
Yönetim katına “vurana elsiz” ve “sövene dilsiz” olmayı öneren, insanların dünyaya savaş için değil, barış için geldiklerini söyleyen, Yunus’a gibi düşünenler, “barış barış bilmektir”, “barış hayatı bilmektir”, “barış insanı bilmektir” diyenler, bütün insanlığa barış getirirler. Dünyada insanın değerini ve görevini bilmeyenler, yalnızca savaşmayı bilirler, savaş her şeydir, savaşı kazanmak için her yola başvurulur derler. Oysa dünyada savaş küçük, barış büyük eylemdir.
Dünyada insanın gücünü kavrayanlar, barışının gücünü kavramakta güçlük çekmezler. Bu yüzden dünyanın her ülkesinde barıştan uzaklaşanlar, ekonomik ve kültürel hayattan uzaklaşırlar. Barış dönemlerinde gençler yaşlıların, savaş dönemlerinde yaşlılar gençlerin ölümlerini görürler. Her genç ölümle, yalnızca yakınları değil, bütün insanlar birlikte ölürler. Doğal hayatta savaşla barış arasında, eşsiz bir denge bulunur. Dengeyi bozanlar yeni savaşların tetikleyicileri olurlar.
Dünyanın bütün ülkelerinde savaşların üstesinden, bilgelikle silahlanan insanlar gelirler.
Dünyada savaşlar güçleri büyük, barışlar bilgelikleri büyük olanlardan kaynaklanır.
Her insan dünyayı, Cehennem’e değil, Cennet’e çevirme sorumluluğu taşır.