Her şeye rağmen Sen diyebilmek..
Huzurun Sen’de olduğunu ve daimi dengede merkezin Sen olduğunu hissedebilmek..
Bırakmak kendini öylesine..
Hem de sağlam bir teslimiyetle.. Kendiliksiz ama Sen’inle..
Ve tabi yine kendiyle…
Çünkü kendi de yine Sen…
İçindeki kıymet yine Sen’inle..
Sen’in bahşınla özündeki cevher…
Hepsi yine Sen’den…
Hepsi, her zerre ve katre hep seninle Güzel…
Muhabbet Sen’inle Güzel..
Aşk Sen’inle tamam..
Sevgi Sen’inle daim..
Ağğ ki o muhabbet yine Sen’inle kaim…
Öyle bir ism-i şerif ki her harfi ayrı bir muhabbet içerir..
Vedûd…
Mevlam nasıl da sunmuş Vedûd isminin mânâsını her zerrede…
Vedûd olan Rabbim her katreye nasıl da yeter…
Sevgisini âlemlere yayan ve âlemlerin sevgiye muhabbet etmesiyle cuşa gelen o Güzel Cemâl…
Muhabbetiyle nasıl da coşmuş sevgisi…
Bir çiçeğe nüfuz etmiş mesela…
Solan bir yaprağa…
Meyve veren bir ağaca…
Kurumuş bir ağacın dallarına…
Sen öylesine işlemiş de her yere ağğ gören gözler nerede?
Hani bir yazımızda o Güzel ve her zerrede O’nu gören bir İ’nsan’ı yâd eylemiştik ya…
O en Güzel İ’nsan’ı…
İsmine, Güzelliğine ve dahi muhabbetine cümle âlemlerin yaratıldığı bir İ’nsan’ı…
Muhammed Mustafa’yı…
Sen…
Aşk…
Sevda…
Hepsi Mustafa’da…
Sen deyişin en Güzel örneği değil miydi Muhammed?
Bir misal…
Ama öylesine büyük bir hakikat…
Sen demek bu denli muazzam yapardı işte insanı…
Hele bir de Sen deyiş Rabbim’den olunca nasıl da değişirdi her şey…
Her yer pür ü pâk ve alabildiğine yeşil…
Hani o yüce şarın yeşilinden…
Akar da akar…
Hem de durmadan…
Yeter ki kıymet biline…
Yeter ki sunulana değer verile…
O akıtır pınarını…
Yeter ki Sen diyebiline…
DİYEBİLMEK
Yorum Yazınız