Aslolan Sevgi’dir;
Rabb demek, irşad eden ve terbiye eden, âlemlerin Rabb’i olan Allah’tır. Allah, Allah’lığı Ulûhiyetinden irşad ve terbiye etmez. Rabb esması olan Rububiyet mertebesine tenezzül ederek, kemâlatıyla oradan bizleri okumakta, terbiye ve irşad etmektedir. Allah, Ulûhiyet mertebesinde iken, bilinmekliğini istedi ve Rububiyetine tecelli etti. “Gizli bir hazineydim. Sevgiyle bilinmekliğimi istedim.” sözüne şimdi şu açıdan bakalım;
Cenab-ı Hakk zâtıyla mevcut olup ebedi ve ezeli bütün ulûm-ı tünün kendi zatında meknuz iken sevgi rüzgarını estirir. O rüzgar, zât; yani kendi gönlü. Burada ‘derya’ ise yaklaşımdır. Sevgi rüzgârı, onun gönlünü coşturuyor. Gönül coşunca, Allah’ın kemâlatı o gönülde zuhur ediyor. Gönülden dile geliyor. Dilde kalıplara giriyor. Harfleri, heceleri, kelimeleri, cümleleri, eserleri meydana getiriyor. Mana cevheri denilen öz varlığı dökülüyor. Bunların oluşumuna sebep olarak da Cenab-ı Hakk bu sevgi rüzgarını ortaya koyuyor. Bunun için aslolan sevgidir.
‘Sev’ der, çok sev ama en çok ‘Beni’ sev, der. Sevdirir birleştirmez, gösterir yaklaştırmaz, özletir hasret bırakır, âşık eder kavuşturmaz. Zaten kavuşsa onun adı aşk olmaz. Yan ama tutuşma, der; tutuşacaksan sadece Benim için tutuş, der.
Der işte, sana dinleyeceksen O söyler. Anlarsan yüreğinde çeyiz, dantel işler. HŞY
“Aşık oldur Hakk’ı seve, Hakk derdine kıla deva. Bizim için hayır dua, kılanlara selam olsun. Miskin Yunus söyler sözü, kan yaş ile dolu gözü. Bilmeyen ne bilsin bizi, bilenlere selam olsun.”