Din ve İbadet özgürlüğü toplumların vazgeçilmez temel haklarından biridir.
Bu temel hak bir insan hakkı olarak herkes için geçerlidir. Hangi dine mensup olursa olsun bir insanın dinini ve inancını özgürce yaşama, ibadetini özgürce edebilme hakkı vardır. Bu şekilsel olarak sınırlanamaz, belli kaideler ekseriyetine sığdırılamaz.
Bütün devletlerin de bu özgürlüğe saygı göstermesi gerektiği gibi koruma altına alması da en başlıca görevlerinden biridir.
Anayasada çekirdek haklar yani kısıtlanamayan haklar içinde din ve ibadet serbestiyeti yer almaktadır. Haliyle hem devletler bazında hem de uluslararası arenada bu hak önemlidir.
Mevzu bahis olan insan hakkını en çok gözeten Osmanlı Devleti olmuştur. Osmanlı Devleti döneminde Hıristiyan, Ortodoks, Müslüman her biri kendi ibadethanelerinde, istedikleri gibi, istedikleri kadar ibadet edebilmiş ve dinlerini yaşamışlardır. Bu konuda büyük bir özen, hassasiyet ve hoşgörü hakimdi.
Bir mahalle içinde cami de vardı, tekke de, kilise de, sinegog da, havra da… Musevisi, Ortodoksu, Katoliği, Müslümanı, Müslüman içinde dervişi de özgürce ibadetini yapabiliyordu. Kimse kimseye karışmaz, bilakis saygı ve hoşgörü ile yaklaşırdı. En önemlisi de kimse kimseye hakim olmak ve etkisi altına almak için oyunlar kurmazdı.
Gel zaman git zaman bu ahlak ve erdem gitti yerine dini hassasiyetlere saldırılır olundu. Dini kurumlara sızan ajanlar milleti kışkırtmak için oyunlar kurdu. Hassasiyetler bir silaha dönüştürüldü ve hakimiyet savaşları başladı. En çirkin yöntemle…
Osmanlı’ya bu dağılma olarak yansıdı. Cumhuriyet dönemine ise tekke ve zaviyelerin kapatılması ile, camilerin yıkılması ve diğer ibadethanelerin dönüştürülmesi ile özgürlükler askıya kaldırıldı.
Belli bir müddet geçtikçe hele ki son dönemlerde bazı restorasyonlarla ibadethaneler yeniden hizmete açılmaya başladı. Örneğin, Sümela Manastırı ayine açıldı. Birçok kilise hizmete açıldı.
Son olarak da Bulgar kilisesi Demir kilise ibadete açıldı. Bu çalışmalar ve açılışlar Türkiye’nin insan haklarına nasıl yaklaştığının ve özgürlükleri gözeterek önem verdiğinin bir göstergesi. Bunlar yapılmalı mı? Elbette yapılmalı. Ancak bu konuda bir husus var ki sıkıntılı… Bazı dinlere mensup kişiler var ki bu özgürlükleri tamamen siyasi alana çekerek örneğin Sümela Manastırına akın ederek Pontus Rum Devletinin haritasının baskılı olduğu tshirtler ve bayraklarla ayine katılmalar yapılıyor. Bu masum olmayan bir hareket… Buna karşı elbette Türkiye’nin ön alması normaldir. Özgürlüklerin kısıtlanması anlamına elbette gelmemektedir.
Bir de adaletsizlikten bahsetmek gerekir.
Bakın, Bulgarlar Demir Kilisede ibadet edebilecekler, Rumlar, Sümela’da ayin yapabilecekler ki bu yerler gerçekten çok önemli ve dini açıdan stratejik ibadethanelerdir. Bu konuda onlara özgürlük varken neden Müslümanlar Ayasofya’da ibadet edemiyor hala?
Ayasofya’yı hala daha müze olarak kullanmaktayız. Hâlbuki bize ecdadımızdan yadigar, İstanbul’un fethedişinin kutsandığı mekanda yıllarca ibadet edemedik, edemiyoruz.
Her seferinde bu konuda bazı ithamlar oluyor ama ithamlardan öteye gidilmiyor. Kendi topraklarımızda kendi mülkümüz üzerinde söz hakkımızın olmayışı özgürlük müdür?
Bu kadar özgürlükler veriliyorsa diğer dine mensup insanlara, neden aynı özgürlük Müslüman topraklarda Müslümanlara tanınmıyor?
Bu konu gündeme geldiğinde yabancıların söyledikleri şu: Sanki her cami doluyor da Ayasofya’yı açmak istiyorsunuz! Belki her cami dolmuyor da bundan size ne? Biz Ayasofya’yı doldururuz evelallah kime ne? Bunun hesabını İslam dinine mensup olmayanlar mı tutacak?
Yine Ayasofya’ya ziyaretçiler gelsin, yine müze gibi ziyaret edilsin ama bir Müslüman da o mekanda ibadet edebilsin. Yurtdışında yok mu böyle bir durum? Var elbette… Eski bir kilise müzeye çevrilmiş ancak aynı zamanda da ibadethane olarak kullanıyor ve ayinler yapılıyor. Buna izin veriliyor ama mevzu bahis Ayasofya ve İslam olunca bu kabul görmüyor.
Hani insan hakları herkes içindi? Hani özgürlükler herkese tanınmalıydı? Hani Batı bu konuda kendini koruyucu ve savunucu ilan etmişti?
Ne oldu? Özgürlükse herkese özgürlük! Size var bize olmuyorsa o özgürlük değil, diktalıktır!
Bu noktada hükümeti diğer dinlere mensup insanlara bu özgürlükleri tanıdıkları için takdir ediyoruz amma velakin takdir ederken de Ayasofya’yı ibadete açmasını talep ediyoruz.
Bu Müslümanlar için çok önemli ve hassas bir noktadır. Bakın Kudüs’e yönelik statüsünü egale edici atılımlar yapılıyorsa buna en güzel cevap Ayasofya’yı cami olarak ibadete açmak olacaktır. Atalarımızın namaz kıldığı mekanlarda bizim de namaz kılma hakkımız vardır. Hem bir mekanın nasıl kullanılacağına o mekanın bulunduğu topraklardaki millet karar verir.
Sorun bakalım milletimiz ne diyecek bu konuda? Müze mi kalsın yoksa cami olarak hizmete mi açılsın? Biz ne çıkarsa sonuca razı olacağız.. Hem böylelikle demokratik bir yöntemle çözüm bulunmuş da olur. Biz razıyız da cami çıkma kararı çıkarsa birileri razı olacak mı? Bu kararı daha doğrusu demokrasiyi kaldırabilecekler mi?
İşte buna var mı cesaretiniz efendiler?