2/152-“O halde siz beni anın, ben de sizi anayım. Bana şükredin ve sakın nimetlerime nankörlük etmeyin.”
Ayetullah hem O’nun varlığını yaşantısı içine çekmeyenlere, hem nimet verdikleri dostlarına uyarıdır..
Bana şükredin diyen ruhi’ilâhi var’lık, beni anın ki bende sizi anayım, buyurmaktadır..
Sorsak elbette her insan Allah’ı anmaktadır.
Burada devreye yine Resûlün kelamı girmektedir, “Benim soyum (varlığım) İbrahim’in soyundan gelmektedir.”
Teslim ol’anın soyundan gelmek teslim alınmış bir varlığın kapısından girmektir..
Ey Muhammed’im;
Ey Mürşid’im;
Sen’in teslim olduğun ilâh’a teslimim..
Önce Mürşid’e sonra Mürşid’in döndüğü istikamete dönmek gereklidir..
Muhammed’i varlığın Allah’ına yönelmek ve O’ teslim alan Allah’ı anmaktır, hak’ikat’ten anılmayı bekleyen..
O vakit verilen nimetlerin şükrüne erebiliriz..
3/37- Hemen Rabbi Meryem’i memnûniyetle kabul buyurdu, onu en güzel şekilde büyütüp yetiştirdi ve onu Zekeriya’nın himâyesine verdi. Zekeriya ne zaman mâbette onun yanına girse, orada değişik bir rızık bulur da: “Ey Meryem! Bu sana nereden ve nasıl geliyor?” diye sorardı. Meryem ise: “O, Allah’tan geliyor.”
Hz. Zekeriya’nın varlığına yönelen Meryem’in yanına kimse girmemektedir, zahiren onunla ilgilenen sadece Hz. Zekeriya’dır. Bu demek oluyor ki yönelişin rabıtası kesinlikle sabit tutulmalı.
Meryem yönelişindeki rabıtasına sımsıkı yapışmıştır.
Hz. Zekeriya’dan başka kimseyle görüşmemesi Allah ile arasına hiç bir şey koymayışındandır.
Meryem’e sunulan nimetin nereden geldiğini elbet Zekeriya bilmektedir.
Cevap, Meryem’in teslimiyetinin ve saflığının ölçüsünü vermektedir, Meryem “Allah katından gelmektedir.” buyurmuştur..
Verilen nimetlere şükretmek daim Allah’ı zikir ile mümkündür.
Zikir ve şükür neticesinde elindekini dağıtmak (infak) nimet verilenlere farzdır..
Allah katından verilen nimetler nasıl anında dağıtılıyorsa zahiri verilenler de elde tutulmamalıdır..
Mürşid varlığı nimetini batıni ihtiyaçlıya sunar, açar, hibe eyler, ihya eder..
Zahiren de böyledir, ihtiyaçlı olana mangır ya da mal- mülk hibe edilmelidir, ihtiyaç sahibi de verileni sahiplenmemeli aynı cömertliği sergilemedir..
O’nun ihyalığına ulaşmadan evvel insanın elindekileri Hakk için açıp dağıtması, deyim yerindeyse sıfıra düşmesi gereklidir.
An’ışın böylesi Allah katında makbûldür..
Sıfır noktası İ’ns’an’ın Kemâlat noktasıdır.
Maddi manevi hiç bir şey’den sorumlu değildir, batıni ve zahiri ne gelirse geleni anında vermektedir.
Allah’ın kullarının her türlü ihtiyaçlarını O’ gidermektedir ki, ihtiyaç hasıl olduğunda ihtiyacı miktarını karşılayandır..
Öz’ellikle batıni ihtiyaçlarımız karşılandığında, zahirdeki ihtiyaçlarımızında karşılayanın Allah’ın varlığının kendisi olduğunu idrak edebiliriz.
Hiç bir Kâmil insan, Allah’tan gelen nimeti bir an dahi kendinde tutmamaktadır.
Allah’ın cömertliği batıni alemde daha belirgindir, “sizden hiç bir ücret istemiyorum” buyuran Muhammed’i Varlık, Allah’ın batıni nimetlerini O’na yönelenler ile yine O’nun tasaruffuyla idrak (eşik) kapısına eriştirmektedir..
Derviş eşikten beslenir..
Resûlü Muhammed’in Hz. Ali’yi sırtına alıp; “Beni de aş yâ Ali. ” buyurması, aynı harfsizliğe, bilinmezliğe rücu eylemesidir. Çünkü hak’ikat’in içindeki bazı hâllerin ne dili ne harfi yoktur, meâl içerden çevrilmektedir, kur’an bu meâlin tefsiridir.
Muhammed’i varlığının eşiğinden ayrılmayanlar O’nu daim anmaktadırlar ki onlar ahiret nimetini dünya nimetine tercih etmişlerdir..
3/45- “Önceden belirlenmiş bir yazgıya göre Allah izin vermedikçe hiç kimsenin ölmesi mümkün değildir. Kim yaptığı iş karşılığında bu dünyanın nimetlerini isterse, ona istediğini veririz; kim de âhiret mükâfatını isterse ona da istediğini veririz. Biz, şükredenleri mükâfatlandıracağız.”
Velhasıl, Hz. Âli kadar Muhammed’e Aşk besleyerek an’an olmamıştır, Muhammed’i varlığın Allah’ını her nefeste anan Hz. Âli, Allah’ın andıkları ile şeçilmişleri arasına katılmıştır..
Kur’an’da andıkları Allah’a yakin gelenlerdir, an deminde Mürşid varlığının andıkları Mürşidine yakin gelenlerdir.
O’ her insanın merkez (şah damarından yakindir) noktasındadır, merkezine O’nun varlığını rabıta eyleyip zikredenler, O’nun da andıklarıdır..HŞY