Bilelim ki Allah (cc) insanın varlığına her türlü bilgiyi kodlayarak bedenlendirmiştir. Bilgi insanın hem mânâsındadır hem de bedenin kimyasında.
Bu ilâhi bilgi içten içe sürekli tekrarlanır, fısıldanır. İnsanın varlığının fısıldadığı o sese kulak vermesi halinde işiteceği şey O’nun hakikatinden cüzler olacaktır.
Ayrıca
Kur’an’ı Azimüşşân’da Allah (cc) insana her şey hakkında yeterli bilgiyi de Peygamber (sav) varlığı vasıtasıyla vermiştir.
O bildirdiklerinden biri Kendi’sinin her şeyin Tek sahibi olduğudur.
İster kâinatta yaratılmış olan varlıklar olsun isterse insanın bedensel ve iç varlık yönü olsun tamamı O’nun sahipliğindedir.
Tüm mülkün ve üzerinde tasarruf sahibi Mâlikü’l Mülk olan Allah’tır.
Allah insana bir taraftan da sanki kendi sahipliğinde bir şey varmışcasına bir his vermiş ki insan boş vermiş olmasın, yaratılana da Yaratan’a da ilgisiz kalmasın ve insana Kendi sıfatlarından yüklemiş ki O’nun düşüncesini fiiliyâta dönüştürsün.
“Allah sana nasıl ihsânda bulunduysa, sen de başkalarına öylece ihsânda bulun.” (28/77)
Buyurmaktadır.
Her şeyin sahibi olan Allah’ın emanet olarak sunduğu nimetlerden varlığı faydalandırmak insanın önde gelen kulluk görevidir.
Kul olmak O’nun hizmetini yerine getirmek üzere eli, ayağı, gözü, kulağı olarak onun varlığı ile ihtiyaç sahiplerine ulaşmaktır.
İhtiyaç sahibi olan fakirdir. Zenginlerin fakirleri gözetmesinin gereği hem rizâen hem de toplumsal yaşamın düzeni için gereklidir.
Mürşid-i kâmil varlığındaki zenginliği sunacak fakirler arar. Çarkının susuz kalmış olduğu değirmenlere suyu akıtmak için, hizmeti taşıyabilmek için ne yollar arar, bulur!
Daima kendisini eksik bulur ki yeni yollar denemek ister, suyu akıtacak yeni kanallar arar.
Onun hâllerini kendimiz gibi sanmayalım. Gezisini turistik bir seyahat saymayalım.
Onun için hep ilk sırada nasıl daha çok hizmet edebileceği vardır.
Dünyanın kaygısını çoktan geçmiştir. Zira verenin daima Mâlikü’l Mülk olan O olduğunu bilir.
Bir insanda dünyalık endişesinin olmaması kolay anlaşılabilecek ve kabul edilebilecek bir durum değildir bizler için. Ancak;
hakkında bilgi sahibi olmadığımız şeylerin peşine düşerek, olumsuz yargılara varmakla hem kendimize hem karşımızdakine haksızlık edebiliriz. (49/12)
Gerçeğin ardındaki hakikate vâkıf olamayacağımızdan gördüklerimiz ve duyduklarımız bizi yanıltabilir.