Büyük bir cehaletle ruh hamlemizi karartıyoruz.
Unutuyoruz; nefsin planları gizli, saldırışı çetin…
Merdivenin her basamağı bir seçim…
İrademizi kötüye kullanıp sonra da suçu kaderde sanıyoruz. Ne hazin…
Çukura yuvarlasak da kendi kendimizi yine de buyuruyor merhameti gazabını geçen Rabbim;
نَبِّئْ عِبَادِي أَنِّي أَنَا الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
Habibim! Kullarıma haber ver ki: Hakkıyla yargılayıcı, kemaliyle esirgeyici benim. (15/Hicr: 49)
Yaradan en küçük yarattığından dahi vazgeçmez. İmhâl eder, ihmal etmez.
Kulunu bir kere terk edirvermekle ilelebet terk etmez.
وَمَا كَانَ اللّهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ
İblis gibi ısrar etmedikçe “istiğfar ettikleri sürece Allah onlara azâb vermez.” (8/Enfâl: 33)
Diliyle yaptığı duaya kalbiyle inanan edebe sarılır.
Vakit geçirmeden ya da vakit geçmeden Allah’tan yine Allah’a sığınır.
Pişmanlıkla itaate yönelme, “tövbe” İlahî bir ikramdır.
Hakk’ın huzuruna günahsızlıkla değil, günahlardan arına arına varılır.
Bizleri var eden, varlığından haberdar eden Yâ İlâhe’l-Âlemin!
Lütf-u ihsanını eksik etme üzerimizden Yâ Erhame’r-Rahimin!
Biziz gafil olan, mağlup olan, mahkûm olan Yâ Ekrem-ül-Ekremîn!
Mevlana buyuruyor ki tövbenin batı tarafında bir kapısı vardır, kıyamete kadar açıktır. O kapı, güneş batıdan doğuncaya dek açık kalacaktır, o kapıdan yüz çevirme.
Tebrikler, sevgiler.
Kalemine sağlık