1 hafta sonra…
-Canan Hanım bir misafiriniz var.
-Kimmiş?
-Berivan Hanım.
-Ahh hemen al içeriye.
-Berivan…
-Canan…
-Ahh canım hiç değişmemişsin… Hâlâ aynısın. Seni çok özlemiştim…
-Bende seni çok özledim…
-Otur lütfen şöyle… Kızım bize iki kahve hemen…
Biliyor musun haberini almadan önce hatırıma düşmüştün. Haber alacak mıyım bir daha düşünürken bir hafta sonra seni görebilmek harika…
-Oldurana şükür canım benim. Nasıl da çiziyor yolları Mevlam… Nasıl denk düşürüyor her şeyi…
(Bu kız iyice değişmiş.)
-Tabi tabi. Nerelerdesin, neler yapıyorsun? Evlenmişsin duydum.
-Evet evlendim. Almanya’da bir akademide öğretim üyesiyim. Yolum Türkiye’ye yeniden düşünce seni görmeden gitmek istemedim. Şu işe bak ki çok aramama gerek kalmadan açılıverdi yollar.
-Öyle oldu gerçekten. Çok özlemişim seni.
-Bende öyle.
-Ne için geldin Türkiye’ye? Yolum düştü demiştin.
-Akademide süregelen tasavvuf araştırmalarının Türkiyedeki araştırmalarını
ben yürüteceğim için bir müddet buralarda kalacağım.
-Tasavvuf nedir Berivan?
-Bir yaşama sanatı…
-Nasıl yani?
-İnsanın bu dünyaya bir gönderiliş amacı olduğunu kabul eden ve bu çizgide hayatını anlamlandırmanın elzemliğini öğütleyen bir düşünce akımı da diyebiliriz.
-Hmmm… Peki insan bu gönderiliş amacının bilincine nasıl varabilir?
-İhlas, gayret ve azim ile…
– Bu kendiliğinden açılacak bir sır kutusu gibi mi yani. Sabret ve gör…
-Yok… Daha çok bir ritüeller bütününün hayat içerisinde kesb edilmesini sağlayan bir yaşam biçimi.
-Peki bu ritüeller bütününün başında olan ve yönlendirme yapan birileri var mı?
-Elbette… Hiç olmaz mı? Cenâb-ı Allah tek bir zerreyi başıboş bırakmamış. Onlar yani tasavvuf ehli mürşid diyor bu kişiye. Aslında günümüzde yaşam koçları tasavvuf büyüklerinin ruhani olarak gerçekleştirdiği yönlendirmeyi zahiri olarak yapmaya devam ediyorlar.
-Peki şimdiki zamanda hiç mürşid kalmamış mı?
-Yok. Buyruluyor ki: “O size yardımcılar tayin etti.” Yani hala daha aramızdalar. Henüz bir tanesiyle tanışmak nasıl olmadı lakin benim hala umudum var. Hatta kabul buyururlarsa yarın bir tanesiyle görüşmeye gideceğim.
Ooo epey geç olmuş. Canancığım ben gideyim artık seni de işinden alıkoydum.
-Sen bilirsin canım, en kısa zamanda yeniden görüşmek üzere. Şu tasavvuf meselesi epey kafamı kurcaladı. Konuşalım bir ara uzun uzun.
-Olur tabiki görüşmek üzere.
-Görüşürüz.
Bu kız amma değişmiş, tasavvuf mürşid falan hiç anlamadım doğrusu.
Berivan’ın buluşması.
Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyor. Sesi kulaklarıma kadar vardı. Bu kadar heyecanlanacak ne var bilmiyorum. Sanırım çalışma yaptığım alanda ilk defa ehline bir şeyler sorma imkanı bulacağım için bu kadar heyecanlanıyorum. Ama ya dün gece gördüğüm o rüya… İçine doğru çekildiğim o yeşillik… “Bu dünyaya herkes nasipli gelir.” diyen o ses hala gitmiyor kulaklarımdan…
Yola çıkma vakti.
Bitmek bilmiyor yol. Sanki biz yolu aştıkça yol daha bir uzuyor.
Şükür… Sonunda vardık…
Ya Allah bu ne muazzam bir yapı… Kendine has bir ismi var mıdır bu yapının?
-Evet var… Dergâh…
Yüreğim çarpıyor. İçeri giriyoruz… Sağ ayak ile diyor kapıda karşılayanlardan bir tanesi… Bir manası var mıdır diye soruyorum…
-Olmaz mı hiç… Zahirin cümbüşünü dışarda bırakmak için, diyor.
-Semahanede sizi bekliyorlar…
Semahane… Ne demek acaba…
İçeri giriyoruz… Muazzam… Tek kelime ile muhteşem… Huzur doluyor içim…
Buyur ediyorlar içeriye… O ses… Aynı dün geceki gibi… Titretiyor yüreğimi.
Soracak bir sürü sorum var lakin dilim lâl oluveriyor… Anlat diyorlar… Cevap veremiyorum… Bir nazarlaşma başlıyor semahane içinde… Akıyor gönlüme gönlüme…
Nazar içre bir ses “Herkes bu dünyaya nasipli gelir.” diyor… Akıyor gözyaşlarım tutamıyorum.
Bundan sonrasını merak edeceksiniz biliyorum… Lakin ben o ân’a mıhlayıp kalıyorum… Ân’dan başkası yok… Hep şimdi şuan ve Sen’inle… Tek bir söz bırakıyorum bu satırların içine…
Seviyorum…
Her ân daha da sevmeye çabalıyorum…