Hayatınızda bir ân olsun olayların karmaşasından sıyrılıp ân’da olmayı başarabilirseniz o vakit etrafınızda olagelen muazzamlığın keşfini de seyretmeye başlarsınız. Öyle ki insanoğlunun bile çeşitliliğini kabullenememişken nebadat ve hayvanatın türlü türlü oluşunun hayreti sarıverir her zerrenizi.
Etrafımızdaki herkesi tekdüzeliğe sığdırmaya çalışıp kendi kalıbımıza uygun olmayan insanların her yaptığı bize fazla gelir ve kabul etmek istemeyiz onları bünyemize. Çünkü bizim için varsa yoksa kendi benliğimizi içine sığdırdığımız ufacık bir kabımız söz konusudur. Ne kendimiz sığabiliriz o dar kalıba ne de başkasının kabını kabul etmeye yerimiz vardır. Halbuki sonsuzluğa uzanan bir âlemde yaşıyorken yok yere darlığa hapsoluruz.
Şöyle bir etrafımızı seyreylesek Allah Allah… Bir çiçek der geçeriz etrafından halbuki nilüferi, papatyası, gülü, karanfili, orkidesi… Say sayabildiğin kadar…
Bir meyve der yiyip geçeriz öylesine halbuki kayısısı, eriği, kirazı, elması, armutu… Say sayabildiğince…
Bu yaratılışın kendi içindeki çeşitliliği de var elbet… Bir eriğin bile türlü türlü tadı ve çeşidi var…
Kesretin muhabbeti ve muazzamlığı her düşüncede biraz daha dokunuyor câna… İnsan bu kalabalığı ancak sınırlarını genişletebilirse içine alabilir yoksa kendi benliğimizle oluşturduğumuz dar kalıpların içine dahil etmemiz mümkün değil.
Ancak benlik sınırlarının ötesine geçebilenler sonsuz döngünün hayranlığına kavuşabilirler. Mevlâmın sınırsızlığını aşikar eden yaradılış kuvveti içimizdeki öz cevherin ebediyete uzanan yolculuğunda bize yârdır. Kesretten vahdete doğru uzanan bir yolda Cuma şeriflerimiz hayr olsun. İdrakımız ve farkındalığımız daima artsın inşallah.