Albert Einstein günün birinde bir yolculuğa çıkacaktır.
Tren garına geldiğinde büyük bir telaş halinde ceplerini ve çantasını kurcalayarak tren biletini aramaktadır.
Evden çıkarken yanına almış olmasına rağmen hiçbir yerde bulamamaktadır.
O pür-telaş aramasına devam ederken karşıdan da bilet kontrolünü yapacak görevli adım adım yaklaşmaktadır.
Onun bu hali dikkatini celbettiği için itina ile onu izlemektedir.
Bu yolcunun parasını veyahut yolcu biletini kaybettiğini düşünür ve izlemeye devam eder.
Bir müddet sonra onun bu şahsina münhasır hallerinden ünlü bilgin, fizikçi Albert Einstein olduğunu anlar ve yanına gider: “Aman Efendim, bunca telaş etmenize ne gerek var. Bilet göstermesiniz de olur. Sizi burada herkes tanır. Gişelerden geçebilirsiniz.” der.
Albert Einstein ise: “Biletin bir önemi yok ki… Bunca aramamın sebebi nereye gideceğimi unutmuş olmam.” der.
İnsan, üzerinde biraz düşününce olayların nasıl da farklı şekillendiğine kanaat getirecektir. Mühim olan her gün geçilen o aynı gişelerden geçmek değildir ki…
İşin ehemmiyeti nereye gideceğini bilmektedir.
Öyle ya nereye gideceğimizden habersiz aynı günü yeniden ve yeniden yaşıyoruz.
Günlük hayatımızda değişiklik gösteren bir gayeye ulaştıracak olan hiçbir eylem yok.
Rutin hep aynı…
Uyanış, kahvaltı, iş, öğle yemeği, ev, akşam yemeği, biraz televizyon ve yatış.
Değişen hiçbir şey yok.
Farkında olmaksızın bize verilen en güzel lütfu tüketiyoruz.
Ömrümüzü sadece o gişelerden geçerek harcıyoruz.
Nereye gideceğimizi bile bilmeden aynı kısır döngünün içerisinde dem dem yitip gidiyoruz.
Halbuki bir ân durup şöyle derinden bir nefes alsak…
Bıraksak kendimizi semânın özgürlüğüne…
Bir uçurtma misali öylece rüzgara teslim salınsak…
Ve kaybettiğimiz o bileti her nereye koyduysak ne pahasına olursa olsun bulup nereye gideceğimize bir baksak…
Bir gayesi olmalı yaşanan hayatımızın.
Sunulan şu ömrün içerisinden bir şeyler devşirebilmeliyiz.
Habersiz gitmek değil ki amaç.
Dünya yaşantısına hiçbir fayda sağlamadan, yaratılışın azizliğini tefekküre bağlamadan, hayatın mânâsını kavrayamadan bu dünyadan göçüp gitmek belki de en acısı olacak.
Nefes varsa hala bir şans var demektir.
Bir şeyleri değiştirmek için inanın ki geç değil.
Çünkü ân öylesine uzun ve öylesine muhabbet dolu…
SON SÖZ: “Nefes varsa ânda hala diriyiz. Ancak dirilik nefesi farkedişle başlar.”
Tüm okurlarımıza sevgilerimle.