Cenâb-ı Hakk insan bedenini en güzel sûrette, görünüşte yaratmış, muazzam bir mekanizma ile işler kılmıştır. İncelemeye başladığımızda Hakk’ın yaratmasının kusursuzluğuna nasıl örnek teşkil ettiğini görürüz. Bedene görünür olması itibarıyla zahir deriz.
Hakk cümle alemi de insanı da hak olarak yaratmıştır. Yine hak olarak yarattığı bedene Kendi ruhundan üflemiştir. Beden de ruh da hak ise hangisini hangisinden değerli görelim ya da değersizleştirelim? Cenâb-ı Hakk ruhu bedende görünmez kılmış, sırlamış ve bedeni o ruha mekân kılmış, ruhtan bîhaber bedeni ise ölü olarak nitelendirmiştir.
Ancak ruhun ruh olarak, öz’ün bir zerresi olarak açığa çıkması için bir takım evrelerden geçilmesi gerekmiştir ki bunun için Hakk evvelâ akıl vermiştir. Akıl ile üretilen düşünceler bahşetmiştir. Düşünceden gönüle bir tarik çizmiş fakat tarik eylemeyi tercihe bırakmıştır. Tarik eyleyen düşünce gönül ve ruha erişecek, aslında yücelecektir.
Beden Hakk’ın emaneti, ruh da öyle.
Ruh öz olması itibarıyla sâfiyettir, hiç bir değişim, hiç bir müdahale kabul etmez. Beden ise her türlü dış etkenlere açıktır ki varlık sebebi budur. Yani iç’i muhafazaya vesile olmak. Hakk her varlığı yaratırken o varlığa bir hâl dili bahşetmiştir ki o hâl diliyle kendini ifade etsin, anlatsın. Bedenin de ruhun da hâl dillerini dinlemek gerekir ki kendimizi tanıyalım. Kendimizi tanımadan nefsimizi tanıyamayız.
Beden ruh için elbisedir fakat elbise sağlam mıdır? Elbise sağlam olup iç’i muhafaza eyleyecek ki iç elbiseye hayat verecek.
Bedenin sağlığı insanın düşüncesinden başlar, düşüncesinde biter. Peki düşüncelerimizle bedenimize eziyet etme hakkımız var mıdır? Zira kötü, kirli düşünceler değil midir bedeni sağlığından eden? Sağlıklı olmayan beden öncelikli olarak kendini iyileştirmeyi düşünür ki her varlığın düşünme yeteneği vardır, böylece de kendini garantiye almak ister ve görmediği ruhu öteler. O nedenle beden sağlığı önemsenmelidir. Bu demek değildir ki mânâ olan ruhumuzu ikinci plana atacağız. Öncelikle bileceğiz ki her şey Cenab-ı Hakk tarafından yaratıldı. Yani bedenin önemsenmesi bedene tapma boyutuna hiç bir zaman gelmemeli. Hazlar ihtiras mesabesine gelmeden hakça bir yaşam kurulmalı. Ne beden ruh ile ne de ruh beden ile çatıştırılmamalıdır.
Yaşam bir denge üzerinde sürdürülmelidir.