Geçtiğimiz yazılarda gerek İslamiyet öncesi gerekse İslamiyet ile birlikte Balkanlardaki Türk varlığına değindik. Hunlarla birlikte başlayan ve Osmanlı’nın bölgeden çekilmesi sonucu azınlık olarak kalan Balkan Türklerinin varlığını, Balkan Savaşlarından günümüze kadar olan kısmını anlatmaya çalışacağız.
Kavimler Göçü sonrasında Balkanlarda var olan Türk varlığı, zamanla Selçuklu Devleti zamanında İzzettin Keykavus ile yeşermiş (Dobruca dolayları), Osmanlı Beyliği zamanında iyice güçlenmiş ve bu bölge de adeta bir ana yurt olarak kabul edilmişti. Bunu içlerine sindiremeyen Katolik Hristiyanlar henüz Anadolu Selçuklu Devleti zamanında başlatıp Osmanlı İmparatorluğu Dönemi’ne kadar yaptıkları Haçlı Savaşları’nı belirli zamanlarda tehdit olarak gösterse de bu savaşlarda hep hezimete uğramış ve Türk-İslam varlığı ile yoğurulan Balkan topraklarından Türk nüfusun kolay kolay atılamaycağını anlamıştır.
Osmanlı Dönemi’nde 1878 yılında imzalanan ve Bosna-Hersek’in ve Sırbistan’ın Osmanlı’dan koparılmasına sebep olan Berlin Antlaşması’na kadar bölgede adeta bir sükunet hakimdi. Ancak bu devrede güçlenen Rusya, Panslavizm politikası ile Balkanlara yönelmiş ve bölge halkını Slavlaştırmaya başlamıştır. Ayrıca bununla birlikte Fransız İhtilali’nin getirmiş olduğu milliyetçi düşünce akımı da Balkanları kökünden sarsmış ve bugüne kadar bir türlü getirilemeyen huzurun tetikleyicisi olmuştur.
Öte yandan Osmanlı İmparatorluğu’nun düştüğü siyasi durum da Balkan ülkelerinin işine gelmiş ve Yunanistan ile başlayan bağımsızlık ilanları diğer ülkeler ile devam etmiştir. 1912 yılında Karadağ’ın Osmanlı’ya savaş ilan etmesi de bağın adeta kopması anlamını taşımaktadır. Gerek Rusya gerekse de Avrupalı büyük devletlerin kışkırtmasına alet olan Balkan Devletleri bu senede 1. Balkan Savaşı’nı başlatmıştır. Bu dönem Balkanlarda yaşayan Türk kesimini derinden etkilemiştir. Yaklaşık olarak 550 yıl yaşanılan Balkan topraklarında ilk Balkan Savaşı ile birlikte 5.5 milyon Türk vatandaşı Hristiyan çeteleri tarafından soykırıma tabi tutulmuş ve bir kısmı da göç ettirilmeye zorlanmıştır. Ancak ne yazık ki okul kitaplarında Osmanlı Dönemi’nde Balkanlarda Türklere yapılan bu zulüm hiçbir ders kitabında şu ana kadar işlenmemiş ve her seferinde üstü bir şekilde kapatılmaya çalışılmıştır. Ancak Sultan Abdülhamit Han zamanında çıkarılan Ermeni techir yasası bugüne kadar bazı ülkelerde soykırım olarak adlandırılmıştır. Peki bu yasayı soykırım olarak adlandıran sözde büyük devletler niçin Müslümanlara yapılan zulümü görmezden gelmekte? Madem ki herkesin inancına saygı duyulmakta niçin Müslüman halka yapılan zulümlere sözde birleşmiş milletler sesini çıkarmıyor? Daha önce Balkanlardaki Türk nüfus, sonra Bosna-Hersek… Bugün ise Myanmar ve Filistin… Zarar gören Hristiyan bir kişi bile olsa Ortodoks-Katolik veya Protestan ayağa kalkan Hristiyanlar, Müslümanlara yapılan zulümler zamanında adeta 3 maymunu oynuyorlar.
Günümüzde Balkan Savaşları ile birlikte Anadolu’ya göç eden Türk halkı ülkemizin kuzey-batısından itibaren Kırklareli, Edirne; çoğunlukla İzmir dolaylarına yerleşmiştir. Buralarda kalan halk ise senelerce inançları dolayısıyla işkencelere tabii tutulmuş Komünist Yugoslavya döneminde ise yine göçe zorlanmış ve bölgede çok az bir Türk nüfusu bırakılmıştır. Bu nüfus her ne kadar asimile edilmeye çalışılsa da benliklerinden asla ödün vermemiş ve günümüze kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Bizlere düşen en büyük görev ise Evladı Fatihan’da yaşayan soydaşlarımızın ve kardeşlerimizin haklarını sonuna kadar korumak olmalıdır. Bu konuda da devletlerarası görüşmeler yapılmalı ve Türkiye’deki azınlıklara tanınan hakların aynısı da bugün Balkanlarda yaşayan Türk halkına da tanınmalıdır.