Yaşam içinde “babana bile güvenme” sözü manevi bakımdan ele alınırsa bir değer kazanabilir!
Bizleri Allah’a tevekküle sevk eden bir idraktır.
Çünkü nice babalar vardır ki yaşarken emanetlerini terk etmişlerdir, insanın beşeri bakımdan ne kadar yetersiz ve Allah’ın rıza-i ilahi noktasından uzak olduğunun kanıtını sergilemektedirler.
Nice babalar vardır ki, O’nlar rıza-i ilahi’yi gözeterek biyolojik bir bağ gözetmeksizin yönlendirme ile Hakk’ikat’ten babalık yapmaktadırlar..
“BABA” isminin içindeki sıfat ve fıtrat bakımından koruyan, gözeten, ihtiyaç giderendir. Zahiri ve batıni her isim ve sıfat içindeki fiilleri ortaya çıkarmak bakımından temennidir.
Dolayısıyla hem zahiri hem batını babalık aynı anlayış içinde seyretmektedir. Her kim ki bu fıtrattan yoksun ise onun babalığı zahiren çocuğu olmuş olmasına rağmen sıfatının içini neyle hangi anlayış ile doldurduğuna bakar.
Zahiren Anne ya da Baba olmak kolaydır, zor olan onların manevi değerlerini ayağa kaldıracak hizmetlerde bulunmaktır.
Bu bakımdan zahiri babalık yetmiyor olacak ki manevi bir babaya bir Mürşid’e talep oluşturulmaktadır. Baba her anlamda varlık tohumlayan olarak seçilmiştir. Bir kadın anneliğini bilme içgüdüsü ile baba karakterini yani tohumu taşıyanı diler ve ister.
Teşbihte hata olmaz; annenin buradaki rolü Allah’ın Rahîmiyetini dolayısıyla “gaybı bağışlama” yani örtülü bilinmeyen yönünü temsil eder. Kadın varlığının İslamiyet ile öne çıkartılarak nice değerler içine alınması rahimiyetin örtülü olan sırrını kadın varlığı ile özdeşleştirilmiş olmasındandır.
Varlık tohumu Rahîm’iyet içine alındıktan sonra babanın görevi bitmiş, bir nevi artık “babana bile güvenme” intibası içindedir. Çünkü tohum yani İ’nsan artık yaratıcının Rahîm’iyetinde doğuşa hazırlanmaktadır, orada başına bir şey gelse katiyen baba müdahale edemez, o artık yaratıcısının ona “OL” emrini ve telkinini Hakk’ıyla yerine getirecektir.
Hatta çoğu kadın artık anne ismini kazandıktan sonra bir süre baba ile bağlantıyı keser. Çünkü ortaya çıkan meyve ile haşr neşir olmaya başlamıştır.
Bu da tıpkı Mürşid’in Hakk’ikat’ten tohumlayıcı yönlendirici babalığını yerine getirdikten sonra anne rolüne bürünüp sadece ve sadece doğan meyvesiyle meşgul oluşudur.
Halbuki her babanın içinde bu manevi tohum yatmaktadır. Nasıl ki zahiren baba olmak gerçekten baba olmaya yeterli değilse, Hakk’ikat’ten Baba sıfatını fiilleriyle taşımakta Tevhid yolunda doğru yönlendirmeyi alıp ayn’ı yönlendirmeyi yapabilenlerin ehline verilmiştir.
Zahiren babalıkta ne acı ki ehli aranmamaktadır, çünkü her doğanın velisi hakikatte Allah’dır.
Lakin maneviyat içsel tarik böyle değildir, babalık ehl-i olan önce kendi Tevhid yoluna girmelidir ki, zaten yönlendireceği istikamet içinde olduğu tarik olacaktır.
Dolayısıyla babana bile güvenme sözü her iki uçta da doğrudur. Biyolojik babalığın bir hükmü yoktur, batının babalık hükmü ise her yönelenin iç varlığındaki Mürşid (Allah) seyrindir..