Türk dünyasının ve özellikle Anadolunun islamlaşmasında büyük rol oynayan Yesevilik ve Nakşibendilik tarikatının en büyük mürşidi, şübhesiz, Yusuf Hemedanidir. Onun davamçıları Ahmet Yesevi Yeseviliğin, Abdulhalik Gücdüvani ise “Hacegan” yolunun – Nakşibendiliğin kurucusu oldular.
Türkistan piri Ahmet Yesevinin kurduğu Yesevilik tarikatının müritleri arasında azerbaycanlı sufiler de vardır. 13. yüzyılda Türk dünyasında yayılan Yeseviliği Azerbaycana ilk defa Afşar Babanın getirdiği gösterilir. Evliya Çelebi onun Niyazabat şehrinde türbesi ve tekkesi olduğunu, her gün yüzlerle insan tarafından ziyaret edildiğini söyler. Anadoluya giderek Bursa şehrinde yaşayan Ahmet Yesevinin halifelerinden Geyikli Baba da azerbaycanlıdır.
Tebrizde yaşayan Nakşibendi şeyhlerinden birincisi genceli Hasan Bulgaridir. Buharada Hace Garibin müriti olmazdan evvel Volga bulgarları arasında yaşadığı için Bulgari lakabını almıştır. 1299 yılında vefat etmiştir. Buharada ve ya Tebrizde medfun olduğuna dair rivayetler vardır.
Akkoyunlular devrinde Nakşibendi şeyhlerinin daha çok Tebriz ve etrafında yerleşdiği görülür. Hace Muhammed Parsanın müritlerinden Necmettin Berkbaf Tebrizde yaşamış ve 1497 yılında orada vefat etmiştir. Nakşibendilik tarikatınin meşhur mürşitlerinden biri Hace Ubeydullah Ahrardır (1404-1490). Tarikatın 15. yüzyılda geniş arazide yayılması onun devrinde olmuştur. Ahrarın heyatında yer alan mürşitlerden biri Şeyh Kasim Envardır. Heratta heyat süren Ahrar bir gün Kasim Tebrizini ziyaret edende Şeyh yarısını yediyi bir kase aşı ona vererek “ey şeyhzadeyi-Türkistani, bu nahoşlar nasıl ki, bize perde olmuşlar, bu garib dünya da senin perden ola” demiştir. Hace Ahrar, sonradan elde etdiği zenginliği şeyhin bu nefesinden bilmişdir.
Ahrarın müritleri tarikatı Orta Asyada, Osmanlı Türkiyesinde, Suriya ve Hicazda yaymışlar. Tarikatın bu dönemde yayıldığı yerlerden biri de Safevi hakimiyetinden kısa bir müddet evvel Tebriz ve Kazvindir. Ahrarın üç müriti Akkoyunluların sonlarında Tebrizde yaşamıştır. Bunlardan Hace Muhammed Emin kazanlı olub, o da Bulgari lakabı ile tanınmıştır. Tebrizde Dervişabat köyünde yaşamıştır. Saysız kerametler isnad edilen, zahir ve batin ilimlerine vakıf olan şeyh, Akkoyunlu Rustam bey zamanında (1493-97) vefat etmiştir.
15. yüzyılda Nakşibendiliğin Azerbaycandaki mühim temsilçilerinden biri Nimetullah Mahmud oğlu Nahçıvanidir. Safevi hakimiyetinden evvel Tebrize gelerek buraya yerleşen Nimetullah Nahçıvani devrinin tanınmış hocalarından islami ilimlerde dersler alıb yetişmiştir. Hace Ahrardan ve ya Tebrizde Sunullah Kuzekaniden tasavvüfi terbiye aldığı söylenilir. 1498 yılında akkoyunluların maruz kaldığı parçalanmaya göre Azerbaycanı terk edib Anadoluya gelmiş ve Akşehirde yerleşmiştir. Nahcıvani, önemli bir müfessir olub, işari tefsirler arasında mühüm bir yere sahib olan “El-Fevatihu-l İlahiyye vel-Mefatihul-Gaybiyye” adlı mühteşem eserin müellifidir. Nimetullah Nahçıvani Konya-Akşehirde 1515 yılı tarihinde vefat etmiştir. Kabri burada Beştekke yolu üzerinde olub, ziyaretgahtır.
Tebrize gelen Nakşibendilik mürşitleri içerisinde en meşhuru Abdurrahman Camidir. 1474 yılında Hacdan dönerken Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasanın daveti ile Tebrize gelen Cami bir müddet burada kalmış, Uzun Hasanın israrına rağmen Herata dönmüştür. Caminin yetişdirdiği sufiler arasında dikkat çeken azerbaycanlı Mesut Şirvani 1531 yılında şehit edilmiştir.
17 yüzyılın başlarında Batı Azerbaycanda, Urmiyada ortaya çıkmış, daha sonra Diyarbakıra yerleşmiş Nakşibendi ailesi vardır ki, bu ailenin en meşhur şeyhi Aziz Mahmud Urmevidir. Atası Seyid Ahmet de Nakşibendi şeyhi olub, Safevi idaresinin baskıları neticesinde Diyarbakıra gelib yerleşmişti. Mükemmel bir ilmi tahsil alan Aziz Mahmud efendi Diyarbakırda bir tekke inşa ettirerek burada insanları doğru yola davet etmeğe başlamıştır. Mahmud efendinin tekkesi ahalinin tüm taakalarına hitab etdiği için büyük ilgi yaranmış, paşalar ve serdarlar tarafından da ziyaret edilmiştir. Tekke hem de doğudan gelen tacirler için de bir isnad mıntıkası halini almıştır. Şöhreti Van, Tebriz, İrevan, Erzurum, Urfa ve Mosula kadar yayılmış, müritlerinin sayı rivayete göre kırk bine yetişmişdi. Sultan IV Murat İrevan seferi esnasında şeyhi ziyaret edib ilgi göstermiş, sefere kendisi ile götürmüştür. Ama bu ilgi uzun sürmemiş, padişahın Bağdat seferi zamanı böyle şahsiyetlerin, etrafına büyük kitleler toplamağa kadir olan böyle insanların devlete karşı tehlikeler doğuracağı ve kendisinin de bu sebebten tehlike arzettiği şeklinde çuğulların tahriki neticesinde 1638 yılında idam edilmiştir.
Azerbaycan Nakşibendiliğinin ikinci merhelesi diye bileceğimiz 19. yüzyıl, ayni zamanda Azerbaycan tasavvuf tarihinde de yeni bir merheledir. Bu devirde Mevlana Halid Bağdadinin halifesi kürdemirli İsmail Şirvani ve onun halifesi Kutkaşınlı Hacı Yehyanın yetişdirdiği bir çok mürşidin faaliyetleri neticesinde Azerbaycandan başlayarak tüm Kafkaslara ve Anadoluya yayılan büyük bir tasavvufi harekat ortaya çıkmıştır. Bu dönem hakkında ayrıca makalede bahs edilecektir.