Bir gün pervane böcekleri toplanırlar ve âşık olacakları mumu nasıl bulacaklarını tartışmaya başlarlar. Yaşlı pervane de onları bir kenardan dinlemektedir. Sonunda karar verirler. Her gece içlerinden biri, sevgilileri mumu aramaya gidecektir. Bulunca da dönüp arkadaşlarına, mumu anlatacaktır.
Yaşlı pervane ilk gece gidecek olan genç pervaneyi seçer ve mumu aramaya gönderir. Pervane büyük bir sevgiyle gider. Uzakta bir köşk görür, bulunduğu yerden bakar, bir odasında yanan bir mum görür, tamam, mumu gördüm, der ve geriye döner. Arkadaşlarına ballandıra ballandıra anlatır. “Çok güzeldi, üstünde bir ışık vardı.” Yaşlı pervane üzülür ve şöyle der; “senin mumdan haberin bile olmamış” ve pervane için üzülür.
İkinci pervaneye gelir sıra, o da gönderilir mum illerine. İkincisi biraz daha yaklaşır ışıkla birlikte biraz sıcaklık hisseder, korkar ve geri döner. Bilge pervane ona da aynı soruları sorar. İkincisi cevap verir,”Biraz sıcaktı”. “Senin bu anlattığın da mum değil” der, yaşlı bilge pervane. “Anlamadığın şeyi, anlatamıyorsun.”
Son pervaneyi de gönderirler muma. Pervanecik gider daha karşıdan ışığına hayran olur, Yaklaşır, iyice görsün ister. Sıcaklığı sarhoş eder âşıkı. Ateş her yanını sarar, hiç oralı değildir pervane, özlediğine kavuştuğu için. Yanar, tutuşur kanatları. Mumun ateşi, onu kendi rengine boyamıştır. Âşık ve maşuk tek rengin bestesinde yanmaktadırlar. “Yandı bu gönlüm yandı bu gönlüm, yanmada derman buldu bu gönlüm”
Yaşlı pervane, aşk mumunu arayan pervaneleri izlermiş meğerse. Son pervanenin hâlini görüyor “Mumdan yalnızca onun haberi oldu” deyip sevinçle oradan ayrılıyor.
Aşk, bir anlayış, idrak, farkına varıştır, hâldir. Her kapıdan girmez, her gönülde durmaz. Ateş denizinden geçen mumdan gemilerdir bu makam. Sadece sahibini yakar. Ama öyle bir sır vardır ki içinde illâ sevilen, kendisi sevendir, davetçidir. Maşuk makamına “Ben, sizin Rabbiniz değil miyim? “ hitabında bulunan ve tüm âlemleri onu için yaratan Rabbü’l Âlemin. Maşuk ve Âşık. Öyle bir aşk ki ikiliğe yer yok. Aynalarda görünen hep aynı Öz yansıması.
Baş gözüyle bakanlar, surette kalır bu yolda pervaneler gibi. Sevgilinin dışını görürler. Baktıklarını, gönüle indirip gören kalp sahibi pervaneler ise aşka düşenlerdir. Sevdiğinin cemalini seyrettikleri An makamlarında, akıl firarda, her zerreleri yangınlarda, seyirde. Vuslata eren gönül, kendindeki Tek Varlıkta eriyip gitmiş, Elif’in Nurunda kimliksiz.
“Aşk dediğin ya Allah’tan gelmeli, ya Allah için olmalı ya da Allah’a ulaştırmalı, yoksa yerle bir olmalı.” Bu dört şeyi yanlış anlamışım. “ “Ben Allah’ı istiyorum, onu anıyorum, onu biliyorum, onu seviyorum. Sonradan anladım ki benden evvel, Allah, beni istiyor, anıyor, biliyor ve seviyormuş.” (Beyazıt- ı Bestami) İkilikten, Tevhide yürümek, mum gibi sevdiği için yanmak ve kendini gerçekten seven pervanelerle mümkünmüş. Yanmak, yakmak ve ikisinin yokluğundan, varlığın zuhuru.
Vuslat, Kâbe olan Kalbin zâhirden, bâtına hâl edişi, gönül oluşudur. “Kün” emri gereğince sevdiğine ayna oluş. Ayn, göz, ayna. Ayna sır ister. Sır Hakk sırrı, Dost sırrı. Sımsıcak İlâhi nefesle, nefislere soluklanan HUU sırrı. İbrahim’i yakmayan, Nuh’u boğmayan, Yunus’’u karanlıklardan aydınlığa çıkaran, Yusuf’u Yusuf yapan zindan.Yanarsam, Ben yanarım sırrı.
Beytullahtır kalbin tavaf et gözleme kabeyi.
Tur-u Sinadır kalbin, ziyaret et orayı.
Arafattır kalbin, makamıdır Rabbin.
Secdegahındır kalbin,
Hu’dur oraya edilen nazar,
Beden yanar, yokluk alemidir bu can.
Sen var iken uğramaz oraya Cânan.
PERVANE OL YAKSIN DOST IŞIĞI
Hak-i payine yüz sür lütfeden şahın.
Şol pınardır kalbe gelir suyu.
Mola verme, bu dünya imtihan yeri.
Yüzün ak et, Dostun ol ayinesi.
AŞK’A DÜŞEN PERVANEYİZ
Yorum Yazınız