Bismillahirrahmanirrahim,
Büyük şairimiz Fuzuli Hz.leri ne güzel söyler:
Aşk imiş her ne var âlemde
İlim bir kil-ü kal imiş ancak.
Âşık olmak
Hiç gerçekten âşık oldun mu? Kendini kandırıp evet diyebilirsin, ama bir düşün. Âşık olmuşsan dönüşmüşsündür. Aşkın sahte ise, bedensel şehvetle karıştırıyorsan, o aşk sandığın seni dönüştürmemiştir ve tüm yaşamın sahte olur. Aşk her şeyi benzersiz kılar, işte bu nedenle âşık olmadan kendini asla bir kişilik olarak hissetmezsin.
Eskiden Mevlevi dergâhlarına intisap etmek isteyen taliplere, dergâhın dedesi sorarmış, evladım sen şimdiye kadar hiç âşık oldun mu diye. Evet, oldum diyeni dergâha kabul eder, hayır olmadım diyene de git önce bir aşk yaşa da öyle gel, çünkü aşkı bilmeyene ben ilahi aşkı anlatamam dermiş.
Birine âşık olduğunda benliğin artmış, genişlemiş olur. Bilincin önceki halindeki gibi kısıtlı değildir. Yeni bir âleme ulaşmıştır. Aşk sonunda seni DUA’ya başlatır. Dua bütün varoluşa âşık olmak demektir. Artık sırrı biliyorsun, gizli anahtarı buldun, sana kapılar açıldı. Tüm varoluşa âşık olduğunda beden olmayacaksın. Artık kendini beden olarak hissetmezsin. Bütün evren artık senin bedenindir.
Aşk yaşamdır ve senden büyüktür.
Aşkın sırrı, duanın sırrı, seni tatmin edebilecek her şeyin sırrı teslimiyettir.
Özgür olmak
Ayeti celilede buyruluyor ki:
“Fekku rekabetin.” Beled suresi 13 (o esaret bağını çözmek – yani bilincini bedeninin esaretinden kurtarmak. –)
Ayeti celilede: “Kölelerinizi azat edin.” buyruluyor.
Bu şehadet âleminde insan (beşer) isteklerinin, ihtiyaçlarının kölesi durumunda, bilinci ihtiyaçlarının kontrolünde, özgür değil.
Özgür değil çünkü korkusu var. Başta ölümden korkuyor. Hâlbuki ölüm şimdidedir, andadır ve ölümden korkuyorsan âşık olamazsın.
Oysa insan tamamen özgür olduğunda coşkulu ve mutlu olur. İşte beşer, insan olmak, bu mutluluğu bulmak için bir manevi çıkış, bir yol arıyor.
Mesela diyor ki ben hakikati Mevlâna’dan öğreneceğim. Gidiyor Hz. Mevlâna’ya sarılıyor, hakikati ondan öğrenmek istiyor. Hz. Mevlâna (K.S.A.) büyük bir veliyullah. Ama onu nasıl bulacağını bilmiyorsun. Onu takip edersen karbon kopya olursun. Yahut da O’nun taasubunda kalırsın. Onun için kesinlikte TAKLİT ETME! Kendi kişiliğinin ortaya çıkmasına çalış. Bir gün Mevlâna olacaksın ama farklı deneyimlerle. Kendi özündeki hakikati ortaya çıkartarak. Kimseyi takip ve taklit ile değil kendi kozmik bilinç kaynağına ulaşarak. O zaman dirildin.
Aşk diyoruz, âşık diyoruz, nedir bunlar?
Aşkı teknik olarak sınıflandırırsak üç türlü aşk var:
1.) Dünya, mal mülk aşkı
2.) Bedensel aşk
3.) Semavi (manevi) aşk.
1.) Dünya, mal mülk aşkı – Bunu aşk olarak anlamayız, bu tutkudur. Tamahtır, hırstır.
2.) Bedensel aşk – Bir erkeğin bir kıza veya bir kızın erkeğe olan aşkı. Bedensel aşkta üç şart vardır. a- Göreceksin. Aşk gözden girer. Görmeden aşk doğmaz, mutlaka görmen lazım. b- Seveceksin. c- Ayrı düşeceksin. (Aşk ayrılıktadır. Ayrı düşülmezse aşk doğmaz. O bir tutku olur.)
3.) Semavi aşk. – Diyorlar ki ben Allah’a aşığım, ben Muhammed’e aşığım veya Ali’ye aşığım. Peki, gördün mü? Yok! O zaman o bir hayal, aşk değil. Ali’ye âşık olman için önce Ali’yi göreceksin.
Peki, nasıl göreceğim?
Şöyle, semavi aşta insan neye âşık oluyor? Yani kendi zanları var ona mı âşık? Ben Allah’a aşığım, ben peygambere aşığım, dedik ki göreceksin, seveceksin sonra ayrı düşeceksin. Aşk ayrılıktadır. Peki, o zaman demek ki gaybi görmedin, bilmediğin birine âşık olman söz konusu olamaz. Yani ben Allah’a, peygambere, Ali’ye aşığım olmaz.
Bakın Osman Kemali Hz.leri deyişinde ne diyor;
Hayret veriyor sözlerinin sırrını Ali,
Seyrettiriyor sureti eşyada bu güzel cemali.
Eğer her mısrasında susacaksa aşk
Zevk çeşmesidir bu aşıka divanı kemali.
Bu mısralar bütün sırrı söylüyor. Aşk kemale olan aşktır. Aşk kemale olan aşktır ama bu kemal dediğimiz insanın kendi olgunluğu, kemalidir. (Nasıl bir erkeğin kadına, kadının erkeğe karşı anima, animus içgüdüsü varsa, yani bir erkeğin kadınla bütünleşme, kadının erkekle bütünleşme içgüdüsü gibi insanda kâmil olma içgüdüsü – ayani sabite tohumu – arketipi vardır.) Bu kendimizin semavi halidir. (Semazenler semaya çıkarken elleriyle kendilerine sarılır.)
Biz bunu şehadet âleminde görmezsek ondan, o halden ayrı olduğumuzu idrak edip ayrı kaldığımız o bizim kemalimize âşık olamayız. Netice semavi aşk insanın kendi kemaline olan aşktır. (Yani içimizdeki kemalat tohumunu arketipi – ortaya çıkarma güdüsü.) Ancak eğer biz kendi kemalatımızı bu şehadet âleminde nasıl göreceğiz, (çünkü aşkın ikinci şartı görmek idi.) Kendi kemalimizi bu şehadet âleminde görüp, ona şahit olup onu sevmezsek, kendi kemalimizle ayrı kaldığımızı idrak ederek âşık olamayız. Yoksa ay ne güzel kadın, ay ne güzel erkek, çok yakışıklı, ay ne güzel konuşuyor öyle değil. Burada esas olan senin kendi ihtiyacın üzerinden olandır. Bizim kendi kemalli hale ulaşma ihtiyacımız var. Herkes ihtiyacını arar. Ama ihtiyacının ne olduğunu bilmiyorsun, arayamıyorsun, ne aradığını, neyi aradığını şehadet âleminde (bu alemde) görmedin ki bilesin. (Mesela elimde kalem var, düştü kayboldu, şimdi ne aradığımı bildiğim için onu arayabilirim.) O zaman biz kendi kemalatımızı bu şehadet âleminde nasıl göreceğiz? Tek yol biz insanı kâmil olan mürşitte kendi kemalimizi görürüz ve onu severiz. Deriz ki işte ben bu zattaki kemalatı arıyorum, şimdi o hali kendimde oluşturacağım. O zaman o mürşitle hariçte dost oluruz (velayet, veli = dost demek) ama kendimizde bulmak için ondan ayrı kaldığımızda anlayıp âşık ile yürürüz. Aşk denilen bu! Yoksa buna âşık, şuna âşık gel sen bana sarıl, ben sana sarılayım, bunlar değil.
İnsan bu kemalat haline ulaşamazsa asla huzur bulamaz. Asla! Mutlaka kemaline ulaşmak zorundadır. Muhakkak, yoksa huzur bulamaz. Hiç bir şeyle tatmin olmaz. İnsan sadece kendi kemalatına ulaşınca doyuma ulaşır. Öyle mutmain olur. Yoksa asla mutmain olmaz. Yoksa başlarsın orada burada aramaya. Şu arabanın daha iyisini alayım, acaba tatmin olacak mıyım, telefonu değiştireyim vs. Başlarsın nesneler üzerinden kendini ikmal etmek için çalışmaya…
Aşk Acı mıdır, Tatlı mıdır?
Deniliyor ki aşk insanı ağlatır. Eğer yaşanan bu aşk bedeni bir aşk ise, yani karşı cinse ait bir aşk ise, akan gözyaşının tadı acıdır.
Eğer semavi bir aşk yaşarken ağlıyorsanız, akan gözyaşının tadı tatlıdır. Bu gerçek ilmi bir tespittir. Semavi aşktaki ağlama da haz duyarsın, bedeni aşk ağlamasında acı duyarsın.
Gözyaşı ağlamak abdesttir. Asıl abdest budur. Yani bir abdest vardır bedenin arınması, beden abdesti ki bu Hz. Musa (A.S.) koyduğu bütün dinlerdeki (Musevilikte, Hristiyanlarda-vaftiz-, İslam’da) abdesttir. Şeriat abdestidir. Bedeni yıkarız.
Ağlamak ruhun abdestidir. İçsel abdesttir. Onun için ağlamayan bu yolda yürüyorum demesin. Gözyaşı ile arınılır. Bu aşamadır. Kemaline erince bu aşama biter. Abdestsiz olmuyor. Ondan sonra namaza başla. Asıl namaz o abdestle kılınır.
Hayırda kalın, sevgi ve saygılarımla.
Hak Razı olsun.Sonsuz Hürmet ve Muhabbetlerimle…