Aşk bir kenz-i mahvidir. Insan’ın içinde gizlenmiştir. Aşk diyarına tarik ile müşerref olmuştur insan… Aslında bilinmeklik arzusunun aşk’ınlığından sirayet etmiştir aşk kula… Öyle derinlerdedir ki aşk diyarına varabilmek için iyice derine inmek, kazmak gerekir. Bu iniş aslında bir yüceliştir. Bir tarik ve bir istikrar gerekir ki muhabbet kapısından girilir. Muhabbet kapısı ise Dost gönlündeki mihrap kapısıdır. Muhabbet ile Dosttan demlenen her daim hazır ve huzurda tefekkür haliyle biliş kazanır.
Tefekkür hali bir çekim bir istek, arzu oluşturur. Bir taleptir. Talep edene sunulur. Biat bir talep ediştir. Bu talep edişin yerine gelebilmesi için tefekkür ve dahi muhabbet gerekir. Tefekkür ile aklen gönle, gönlen bilince bir yol açılır ki bir akış ile daima beslenir. Önce bir anlamlandırma ve anlama yolculuğudur salikin çıktığı… Ağzından çıkan her kelimenin ve dahi her olayın manasını kavrayıştır. Yüzeyi yani görüneni gerçeğiyle anlama çabasındadır. Söylenen sözün, okunan ve dahi duyulan her kelamın bir manası ve dahi hikmetini sezişin ilk hâlidir. Manaların ilk seviyesini tekamül eder. Sonra ise bu tekamül derinleştikçe aklen gönle yol alır ki gönüldeki derinliklere keşfe dalar. Bu diyarda muhabbet, cezbe ile bir çekim döngüsüne girerek aşk meyinden bir damla almanın sarhoşluğu ile hayy’ranlıkla kendini kaybeder. O meşk ile daima orada kalarak aşk balından bir damla ağza çalınmasının lezzetinde mest olur. Mestliğiyle kör olur. Yalnız ağza çalınan bir parmak bal böylesi kendinden geçirir iken gönlün derinliklerinde niceler gizlidir ki bu haldeyken yalnızca Dosta sarılarak tarike devam edilebilinir. Çünkü nihai nokta ki hidayet orada değildir.
Gönlün derinliklerinde diyar diyar dolaşan salik her bir diyarda farklı aşkın hazinelerinden bir cevher keşfeder. Bu keşfedişle bilince yol eyler. Gönülden bilince tarik eyleyen can aşkını ullah ile bağlar. Aşkının aşkullah oluşu yani hakikati aşk bilinçteki Rabb’i aynada seyrediş ile olur ki Varlık kendini izhar eder.
Aynada seyrettiğin kendindeki Kendi’ndir ki Rabb o seyranda Dost mihrabından aşikar olur. Mihrapta cemal tecelli eder. Yeşil yeşil hırkasıyla Muhammed Mustafa şahitliğini şen eyler ki silsileye hakiki bağlanış Muhammed Mustafa Varlığının kabulüyle mevcuda gelir. Yani biat hakikatiyle o zaman kabul olunur. Şefaat ki Muhammed Mustafa nuru o zaman can’ı hırkanın altına alır.
Aşk öyle bir kenz-i mahvidir ki varan vardığını hisseder ama dile getiremez. Aşık olan edebinden aşığım diyemez. Aşk mahremdir. Aşk bir halvettir. Aşk nazlı bir çiçek, bir kelebektir. Bende var diyemezsin ki solar gider. Bana vardı diyemezsin ki bir anda gizler kendini… Sen aşkta mısın bilemezsin lakin kişi aşkta da olamaz ki ancak Aşk kişide olabilir. Aşk sana varabilir. Sen ise sükutunla aşk’ınla olan mahremini izhar etmeye dahi yeltenemezsin. Edep kapısıdır bu kapı… “Edep ya Hu” denir ki edeb-i aşk ancak o zaman seni içine alır. Edeb-i Hal ile o zaman can Aşk Sultanına vuslata varır.
Vedûd aşkının Varlığına şükr-ü edep ile ya Huu…
💧🥀❤🔥