Tasavvufta Şeriat-ı Muhammediye çok önemlidir. Buna riayet şarttır.
Fakat işin zorluğu Tarikat-ı Muhammediye’dir ki, ağır şartları vardır. Biad alıp mürid olmakla bitmemekle beraber, çok daha ince ve insanidir. Bütün mutasavvuflar tarikata davet (zorlama değil, telkin) ile başlarlar, ‘bir mürşid-i kâmil’e intisab etmeden maksuda varılamayacağını’ gösteren sözleri (ilahileri) çoktur. Bu davetin yanında, bu işin, bu tasavvuf yolunun zahmetinden de söz etmektedirler. Çekilecek müşküller, dünyaya birtakım rabıtalar ile bağlı olan nefs ve heva mağluplarının tehammül edebilecekleri gibi değildir. Bu yüzden, onların önceden bu zorluklara vakıf etmek icabeder. Mesela Yunus;
“Gel ey kardeş, Hakk’ı bulayım dersen, Bir kâmili mürşide varmasan olmaz”
“İkilikten geçmedin, hâli kâl’den seçmedin, Hakk’tan yana uçamadın, fakihlik oldu sana fak”
Yine;
“Kim bize taş atar ise güller nisar olsun ana, Urmaklığa kasdedenin düşem öpem ayağına” der.
Derviş, herşeyi iyi ve hoş görmesi lazımdır. Kaba, sert insan olmamalı. Hakiki aşk sahibi olmalı ve yetmişiki millete bir göz ile bakmalı, ayrımcılık etmemelidir. Bu dava senlik, benlik davası değildir. Teklik, birlik davasıdır.
“Aşık’a rahat olmaz”
Bu sözden kasıd, aşıkların bu fani dünyada rahat olmamaları demektir. Çünkü Hakk aşıkları, Uluhiyyet’e bir an önce kavuşmak, asli meskenlerine suratle gitmek isterler. Yuvadan uçmuş olan ilahi gönül kuşu yuvasına bir an önce kavuşmak için çırpınır durur.
Aşıkların hâlini, zahir ehli bilemez, dillerini anlamazlar. Bu yüzden, onların kendi cinslerinden olmayan varlıklar arasında, kendilerine ait olmayan bir âlemde yaşamaları büyük bir azabtır.
Mutasavvuflara göre, insan, yani âdem unsuruna üstün gelmek (galebe çalarak) Hakk’a varan insan-ı kâmil, bu kadar mühim olursa, tabiidir ki en yüksek bilgi de ona ait olur. Mademki ilk işimiz Allah’ı bilmektir ve O’nu bilmek de kendimizi bilmekle olur, o halde en mühim ilim, daha doğrusu asıl ilim de insan sırlarını öğreten ilimdir. Bu da, kendilerini âlim sanıp fakat hakiki âlim olmayan (ulema-yı rusümun) bilgileri gibi kitapla olmaz, aşk yolu ile ve mürşid vasıtasıyla olur. İşte bu, tasavvuf ilmi dir.
62/5 de Allah, onların bilgilerini ciltlerle kitap taşıyan merkebe benzetir ki bunların durumu kötüdür. Kendi bilgilerini gerçek sanıp, benliğe kapılırlar, kendilerini bilmezler, Allah’ın bilgisini (ayetlerini) yalanlarlar, inkâr ederler.
İlim okumak bilmektir hem kendüyü bilmektir,
Çünkü kendin bilmezsen bir hayvandan betersin.
Yunus işbu sözleri aşık’a di aşık’a,
Gir gönüle yararsa birkaç dahi katarsın… Yunus Emre
Görülüyor ki, Hakk batına dönüktür, batındadır. Yunus, zahir ilmi değil, batın ilmini ehemmiyetle telakki ediyor. İlmin böyle ikiye taksim olması, Cenab-ı Hakk’ın zahir ve batın olmasıdır. Zahir zahir ile, batın batın ile bütün olabileceğinden, bu taksim mutasavvuflara göre zaruridir.