Allah, materyallerden aranıp bulunmaz. Bugün internet üzerinde bir arama motoruna “Allah” yazıp çıkan sonuçları görüntülediğimizde entelektüel bilgiler buluruz. Bizim asıl aradığımız ise kendimizdir. Kendi içimizdeki cevherdir. Tasavvufta da Allah’ı aramak, insanın kendinden ayrı bir “şey” araması değildir. Kendimize yabancı olduğumuz bir şeyin peşine düşebilir miyiz? Dolayısıyla tasavvufta insanın Allah’a yönelmesi, insanın kendine yönelmesidir.
İnsan, kendindeki öze dikkat etmelidir. Başka bir deyişle, kendinde bir
“öz” olduğunu bilmesi gerekmektedir. “Ben size kendi ruhumdan
üfledim” diyen bir Yüce Var’lık’tan ayrı olabilir miyiz? Bu kudsî hadisten yola
çıkarsak, insan ilahi bir kaynaktan gelmiştir.Bugünkü dünya hayatımızda (buna
ayrılık makamı da diyebiliriz) mutlu olabileceğimiz tek yer aslımızdır. Demek
ki arayışımız, aslında kendimizdir. Din, tarik, yol, Mürşid-i Kamil burada
bizim özümüzü, cevherimizi bulmamızda kolaylık sağlar.
İnsan (inanmasa bile) yaradılış olarak inanmaya muhtaç olduğu için, bu dünyadaki arayışı (bu da kişiden kişiye göre değişir) Allah’ı, Allah’ını, kendini, kendindeki özü, cevheri aramak, bulmak ve ona inanmak ister.
İnsanın kendini arayıp bulmasında bir vesile de hizmettir. Günümüzde bir selam vermek, bir kişinin derdini, halini hatrını sormak yapılabilecek en kolay hizmettir. İnsanlara bir güler yüz göstermek bile hizmettir ve maalesef bugün bu incelikten bile uzaktayız. Derdimiz sıkıntımız çok. Çünkü modern yaşamın getirdiği uhrevi ve dünyevi problemleri kendi kendimize çözemiyoruz. Bu ortamlarda Kamil Mürşit’lerin bizlere olan hizmeti göz ardı edilemez.
Tasavvufu bu yüzyılda yaşamak hem kolaydır hem zordur. Sufiler, günlük hayatın getirdiği zorlukları yumuşatırlar. Dünya hayatı zordur. Çalışıyoruz, yiyoruz, içiyoruz, yatıyoruz, kalkıyoruz, hizmet etmeye çalışıyoruz. İşte bu meşakkatli ortamlarda hayatı hafifleten Kamil İnsan’lardır. Bedeni sıkıntılarımız elbette geçer. Önemli olan ruhi sıkıntılardır ki Hakiki Mürşit’ler ruh doktorlarıdır, edep okullarının cefakar öğretmenleridir. Onlar bir çıkar gözetmezler, kendilerini zaten çoktan aradan çıkarmışlardır. Diğer insanların da bu şekilde yaşayıp, çevresine bu incelikle yaklaşmaları gerekmektedir. Bu, tasavvufun hem kolaylığı hem de inceliğidir.
Gelelim zor tarafına. Günümüz dünyasında insanların tasavvufa ihtiyacı var. Şüphesiz ki insan, kendisindeki “ben” kavramını yok etmelidir. Ego, nefs ya da “ben” elbette olacak; önemli olan bunları ehlileştirmektir. Bu da belirli bir çile gerektirmektedir. Bir ağaç düşünelim. Meyveleri çok lezzetli ve bu meyvelerde istifade etmek istiyoruz. Bu ağacı büyütmek kolay değildir. Önce sulamak, gerekli gördüğümüz yerde aşılamak ve zamanı gelince de budamak gerekir. İnsan da böyledir. Kendindeki fazlalıkları çıkarması lazımdır. Kızgınlık, bencillik, gurur, kibir gibi duygulardan arınması gerekir. Yine bir Mürşid-i Kamil rehberliğinde bu hislerden de kurtulabiliriz.
Sonuç olarak, bu dünyaya geliş amacımız kendimizi bulmaktır. Kendi özümüzü bulmaktır. Bunun çeşitli yolları bulunmaktadır. Tasavvufta ise bir Kamil Mürşit’e intisap edip, çevremize olan hizmetimizi en iyi şekilde, Hakk’ın rızasına nail olacak şekilde yerine getirmek bu yöntemlerden biridir.
Bugünün anlam ve önemine binaen başta Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, edep okullarının cefakar öğretmenleri olan manevi büyüklerimizin ve tüm kıymetli öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü en içten dileklerimle kutlarım. Tüm öğretmenlerimizin kıymetli ellerinden öper, saygılar sunarım.