O’nun öyle kulları vardır ki, dünya da yaşam içindeyken kabirleri (kalpleri) açılmıştır.
Hakk’ın sesi düşüncenin en sükût halinde duyulur ki, kabri (kalbi) bu ses ile genişler sadece kalbini hisseder.
İkinci sesleniş gelir belli bir zam’an sonra toprak olan kalbi (kabri) titrer ve sarsılmaya başlar.
Dünya yıkılıyordur sanki bedeninin içinde.
Sanki sûr’a üflenilmişti.
İlk sesleniş ile kabrinden kıyama duran kul O’nun huzuruna götürüleceğini hisseder, an içinde olan bu an’lar bir an içinde saklıdırlar.
Huzur’a gittiğini düşünürken, kendi Kendi ile hesaplaşmaya girer. Yaptıkları her ameli kendinden kendine gösterilir ve şahit de Kendisidir.
Her kul kendi yaptıklarından sorumludur bilincine ererken, O’nun huzur’unda kimseyi şikayet etmek dahi aklına gelmez. Çünkü artık akıl yoktur, yerini bilinç ile akletmek almıştır.
Herşeyin kendinden kendine aksettigi bilinci ile, yaşam içindeki günahlarını ve ödediği bedelleri gözünün önüne getirilir.
Yine o an idrak ederki cehennem dedikleri aynı bildiği dünya idi.
Cehennem Hakk’ı bilmeden yaşamaktan başka birşey değildi.
“Efendimizin var’lığını tenzih ederek” hiçbir kul yoktur ki, cehennem öncesi cenneti bilsin.
Cenneti bilmek cehennemden geçmektir ki, yokluğundan var’lığına geçiş için cehennem ve cennet en iyi örnektir.
Akıl insana benlik ile hükmeder.
“Aklınla mı karar verdin düşün’dün mü denir ya”
Düşünmek yani hak’ikat’ten tefekkür derin bir ummandır.
Yaşam içindeki insan aklın kıyılarında ömür sürer, ha öldü ha ölecek bir balık gibi. Ne ölüdür ne diri.
Çünkü fiziksel beden tamamen toprak olmadıkça, ölüm ile hayy’at arasında araftadır İ’nsan…
Arafta bu bekleyiş aslında O’nu arayıştır.
Hakk’ikat’in ne oldunu akletmeye çalışır.
Öyle ya ses dışardan değil içerden gelmiştir üfleniş. İçini nasıl görecektir? Zahir aynaya bakar bedenini görür, bu başka bir ayna olması gerekir ki içinide göstersin.
Heryere bakıp içindeki sesin sahibini arar, gökyüzünü seyreder, doğayı her canlıyı izler.
Ses gayptan gelmişti sonunda akleder, O’nu hiçbir zaman göremeyeceğini kabul edip hissetmek bile ömür boyu şükre bedel, der.
Kendi halinde kendince ibadet ve zikir eyler.
Düşüncesine bir an’da düş’ünde gördüğü Dost düşer. Hep rüyalarında olan Dost’u gerçekten görmeyi diler. Dost geçiştir arafatta, dünyadan ukbaya…HŞY