Ortadoğu bin yıldan bu yana, onlarca farklı din, mezhep ve etnik kökenden insanlara kapılarını açmış, yerin altı kadar yerin üstü de, zengin olan bir coğrafyadır. Peygamberler ülkesi Ortadoğu, son yıllarda Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler arasındaki yıkıcı iktidar çatışmalarının ağırlık merkezi olmuştur. Mekke sözlü, Medine yüzlü, Kudüs gözlü, Ortadoğu şehirleri,Amerika ve uçaklarıyla birer kan gölüne dönüşmüşlerdir. “Yunus izli Mevlana çizgili” çatışma olursa, Ortadoğu’da savaş olursa,dünyada barış olmaz.Ortadoğu ağlarsa,İsrail gülmez.
Türklerin, Ortadoğu’dan çekilmesiyle, bozulan uyum ve düzeni, Bölge ve Avrupa ülkeleri yeniden kurmakta büyük bir başarısızlığa uğramışlardır.Amerika’nın Irak’ı işgali, Ortadoğu’nun kalbine, iki yanı keskin bir kılıç gibi saplanmıştır. Amerika ve Rusya uçak ve savaş gemileriyle, Ortadoğu’yu Yeryüzü Cehennemi”ne çevirdiler. Türklerin 1517’den 1917’ye kadar özenle korudukları “Ortadoğu Barışı” buharlaştı. Emevilerin, Abbasilerin, Osmanlıların şehirleri yakıldı yıkıldı.
Ortadoğu’da Amerikalılar, Ruslar öldürmeye doymuyor. “Birkaç aya kalmaz, yönetimler değişir, çatışmalar biter” deniliyordu. Yıllar geçti, Ortadoğu’da ne savaşlar bitti, ne de ölümler. Petrol denizi üzerinde yüzen Ortadoğu ülkeleri, dünyadan petrol ithal eden ülkeler konumuna düştüler. Göçmen olmak zorunda kalan Filistinli Şair Mahmut Derviş’in, “Soruşturma” şiirinde vurguladığı gibi: Yine de Ortadoğu “Çılgın bir dünyanın sarsamadığı / Çağların ötesinde/ Zamanın ötesinde” kökleri olan, gizemli bir “Yeryüzü Cenneti”dir.
Ortadoğu’nun dayatmacı yönetimlerinin, gösteriş düşkünü, yetersiz ve yeteneksiz yöneticilerinin başlattıkları savaşlar, büyük göçlere yol açmıştır. Kanlı iç savaşların yaşandığı Ortadoğu ülkelerinden komşu ülkelere ve Avrupa ülkelerine yönelen, sonu gelmeyen göç dalgaları, bütün dünyanın gündeminde ilk sırayı almıştır. Avrupa ülkelerinin bencilliği yüzünden, Akdeniz’de dünyanın en büyük göçmen mezarlığı oluşmuştur. Gelecek kuşaklar, geriye dönüp baktıklarında, son iki yüzyılın en dehşet verici, kan dökücüleri olarak, Amerikalı ve Avrupalısıyla Batı dünyasını göreceklerdir.
Araplar Avrupa topraklarına yeni ayak basmıyorlar. İspanya’ya 711 yılında geldiler, 1492 yılına kadar yüzyıllarca Avrupa topraklarında yaşadılar.. Bekir Karlığa’nın bütün açıklığıyla ortaya koyduğu gibi, “İbn Rüşd”, Avrupa’nın her ülkesinde, “Avrupa’yı aydınlatan düşünür” olarak kabul edilir. Philip K.Hitti, İbn Haldun’u Avrupa’da Alplerin “Mont Blanc”ı, Asya’da Himalayaların “Everest”i olarak görür. Avrupa’da düşünce adına ne varsa, hepsi Endülüs’ten ödünç alınmıştır.
İnsanın nasıl bir gözü ağlarken, bir gözü gülmezse, sınırların altüst olduğu bir dünyada da, bir ülke ağlarken, bir ülke gülmez.
Dünyanın neresinde olursa olsun,savaşlarda bir çocuk ölüyorsa, o çocuğun ölümünden bütün dünya sorumludur.