O’nun mekânı Dost gönüllerdir. O, O’nu gönlü ile an’an kul’larında zuhur edendir.
Yaşamda gördüğün duyduğun her şeyi, aldığın tad ve zevkleri iç âleminde Kendi’liğinden sunandır.
Kendi iç âleminde hiç’liğinin içindeki kul öyle hadiseler yaşar ki dışarıda artık o tadı feyzi bulamaz. Dünyevi arkadaşlıklar kardeşlik babında kurulabilir, ya Dost ey Dost…
Dost kime denir?
Dışarda mıdır yoksa içinin tâ içinde cân’da mıdır?
Düşünce ile dost olan gönül yalnız mı kalır?
Gönül daim muhabbet eyler, düşünce AŞK ile O’nu din’ler. O’nu din’lemek din hâline gelmektir, tek din O’nu din’lemektir.
“DİN” kelime mânâ’sı olarak:
“Hakk’ikat kanunlarının heyet’i mecmuasıdır.”
“Heyet” kelime mânâ’sı:
“Şekil, suret görünüşü, tabiatı ve cibiliyeti”dir.
“Mecmua” seçilmiş yazılardan meydana gelen kitaptır.
“Cibill’iyet” yaratılmaktır.
Hepsini bir araya toplarsak Yaradan Allah diyor ki:
Ey kul’um Hakk’ikat’in kanunlarını bir kitapta topladım. O kitabı da yarattığım İ’nsan’da sır’ladım. Sırrı açan kitabını okur. Okurken din’ler.
Dinler elbette çok çeşitli ve rengarenk olacak lakin O’nu din’lemek, AŞK’ta sevgide, saygıda, anlayışta İ’nsan’ları bir araya toparlayacak. O’nun din’i yarattığı her şey gibi şekli değişikliği sunuyorsa, Cemal’leri ve esmaları da O’nun Tek’liğinin içindeki çeşitliliğinin güzellikleridir.
O’nun dini din’ler yaratabilir. Her din O’nun başka bir güzelliğini seyrettirir. Yeter ki insan düşünceden gönüle aksın, orada O’ndan başka bir şeye rastlayamazsın. İşte o zaman kimin ne olduğunun bir önemi kalmaz yani din’e verilen zahiri isimlerin hükmü olmaz.
Dindarlık diye bir şey yoktur, dindarlık insanın yarattığı bir ayrımcılıktır.
Din içinde Din’dar olmak kaide ve kurallara uymak zorunluluğu getirir.
Oysa Din öyle mi? Her birimize Kendi kitabından seslenen Hakk, gönlündeki BEN’ kitabını din’leyen bir arada olur, diyor.
Düşünün gönülden konuşanların bir’bir’ini ayrı görmesi mümkün mü?
Gönül O’nun mekânı dedik, orası ikiliğin bittiği alandır.
Çokluğun çeşitliliğin bir’leştiği mekândır.
Tıpkı dergâhlar gibi tekkeler gibi, hatta hepinizin zahiri evleri gibi, çocuklarımız bile bir’bir’ine benzemiyor, ama anne baba ne yapıyor onları farklı güzellikleri ile bir arada tutuyor.
İ’nsan’ı yaratan Allah da yarattıklarını “yaşam içinde” olduğu gibi kabul ederken kimileri, inandığı yürüdüğü yolu, benim yolum doğru diyerek, farklı bir düşünce içine girebilir.
Zahiren verilen isimlere, şekillere, ritüellere takılmayın.
Mistisizm, enerji çalışmaları, spiritüel bakış ve ya tasavvuf, kişi Hakk var’lığına yöneliyorsa ne fark var?
Tasavvufun tek değişikliği şudur ki, Dost var’lığından Muhammedî Var’lığın esası alınıp O’nun kitabına yöneltmektir yolda olanı. Daha derindir, tefekkür ve zikir Hakk kapısına Aşk’ın iz’ini tarik ettirir.
Kitabullah, beytullah denilen Hakk’ikat’in varoluşu bu mertebelerdir.
Yol çoktur dedik, eyvAllah..
Genişledikçe-derinleştikçe yol, yoldan geçen O’nun Dostları ile birleşir kul, her su kendi pınarından illaki O’nun deryasına yol bulur.
Yolların çokluğu insanı geliştiren tekâmül ettiren varlık alanıdır.
Var’lıkta var’lığa istikamet yolları oluşturan ile olmaktır.
Tüm bu ritüeller, dışarıda yarattığın sahte ben’ini terk edip O en yüce BEN’e yolculukta olmana yardımcı olmalı ve her bir düşünce gönlünü Dost yerine koymalı.
Ve dahi her ân,
O’nun Aşk’ı her bedene insin ve İ’nsan yücelsin yeter ki… HŞY