Ne Almanya’ya ne Amerika’ya bir şey söylemeyeceğim bugün. Bu sefer sözlerim uyuyan dünyaya.
Birkaç gündür medyadan takip ediyoruz Arakan’da yaşanan soykırımı…
Beş yıldır gözümüzün önünden gitmiyor Myanmar’da yaşanan bu büyük vahşet…
Soykırım, ırk, canlı türü, siyasal görüş, din, sosyal durum ya da başka ayırıcı özellikleri ile diğerlerinden ayırt edilebilen bir topluluk veya toplulukların, yok edici kuvvetlerin çıkarları doğrultusunda, önemli sayıda ve düzenli biçimde yok edilmesi demektir.
Ayrıca bölgede bir tehcir durumu da söz konusu. Yani burada yaşanan vahşete soykırımın yanında etnik temizlik demek pek de yanlış değil.
Arakan’da bir haftada kadın, çocuk, yaşlı, genç demeden 3 bin insan katledildi. Birleşmiş Milletlere göre Arakanlı Müslümanlar “dünya üzerinde en çok şiddet görmüş etnik grubu”. Ama neden sesiniz çıkmıyor efendiler? Arakan’a gittiniz mi hiç? Oradaki insanlara hiç şöyle bir kere candan, samimiyetinizle sarıldınız mı?
Dışişleri Bakanlığı döneminde Ahmet Davutoğlu’nun Arakan ziyaretini basit bir youtube taramasıyla bulabilirsiniz. İnsanın boğazını düğümleyen o görüntüleri tekrar izlediğim zaman ise gözlerim doldu. Dün ise yeni bir resim çekildi Naf nehrinde. Bir aile, çatışmalardan kaçıp komşu Bangladeş’e gitmeye çalışırken kullandıkları botun batmasıyla bebeklerini kaybetti. O masumun resmi de şu anda sosyal medyayı sallıyor. Pembe, çiçekli elbisesini kim bilir nasıl bir mutlulukla giymişti… O elbise çamurlu suyun içindeydi ve güzel gözleri de artık tamamen kapalıydı. Hemen gözlerimi kapatıyorum ve Suriyeli Aylan’ı getiriyorum gözümün önüne… O masum da hiçbir suçu, hiçbir günahı yokken Suriye’den ailesiyle kaçmış ve kullandıkları botun batmasıyla boğulmuştu Ege Denizi’nde… Bir saman alevi gibi, Aylan’ın boğulduğu fotoğraflar sosyal ve görsel medyada paylaşılmıştı. Fakat o da unutuldu. Vicdanların uyanması için daha kaç bebek ölmeli?
Peki, bu vahşet nasıl başladı? Neden Arakan’da Müslümanlar katlediliyor?
Her şey Budist rahiplerin üç Müslüman gence attıkları iftira ile başladı Arakan’da. Daha sonra üç kişilik bir rahip grubu da Burmalı bir genç kıza tecavüz etti. Tecavüzcülerin biri kızın eski erkek arkadaşıydı ve kız kendisini defalarca kez reddetmişti. Bunu kaldıramayan bu rahip bozması da iki arkadaşıyla genç kıza tecavüz edip öldürmüştü. Öldürülen genç kızın bedeni de bir Müslüman köyünün yakınlarına bırakıldı. Daha sonra rahipler ve Burmalı yetkililer bu hadiseden ötürü Müslümanları sorumlu tuttular. Yargılanan Müslüman gençlerinden biri dövülerek öldürüldü, diğer ikisi ise idam edildi. Her şey bununla başladı. Daha sonra Burmalı hükümet yetkililerinin de yapılan protesto gösterilerine katılmasıyla iş çığırından çıktı.
Rohigyalı Müslümanlara ilk saldırı ise 3 Haziran 2012 tarihinde gerçekleşti. 11 kişi Budist rahipler tarafından öldürüldü. 300 kadar saldırgan 8 Müslüman hacıyı döve döve öldürdüler. Daha sonra Burmalı rahipleri tehdit olarak gördükleri Müslüman köylerini yaktılar, yağmaladılar. Sadece altı günde, yani 9 Haziran’a kadar 100 Rohigyalı Müslüman katledildi. 500 Müslüman ise evsiz kaldı. Bangladeş’in de Rohigyalı Müslümanları kabul etmemesi üzerine ise bölgede tamamen savunmasız ve yalnız kalmışlardır.
Evet… Arakan’daki Müslümanlar savunmasız. Eğer biri çıkıp olanlara ‘dur’ demezse de bir gün bölgede Müslüman kimse bulunmayacak. Ey Dünya! Uyan artık! Sırf Müslüman oldukları için bir topluluk gözler önünde yok ediliyor.
Kurban Bayramımızın arefesinde böyle iç karartıcı olmak istemezdim. Cenab-ı Hakk’tan niyazımız, Müslümanlara karşı zulmün son bulduğu günler. Bir olduğumuzu, birlik olduğumuzu göreceğimiz günler. Bu duygu ve düşüncelerle tüm Müslüman aleminin Kurban Bayramını en içten dileklerimle kutlarım.