Şu koskoca kainata bir bakalım.
Neler yaratılmış neler…
Sizce de öyle değil mi?
Yaratılan bunca şeye şöyle bir göz gezdirelim…
Dağ, taş, kuş, karınca, fil, çiçek, böcek, ağaç, yaprak ve nihayetinde insan…
Hem de dişisi ve erkeğiyle insan…
İşte yaratılmışlar…
Ve inanan bir insan için bu saydıklarımızın ve sayamadıklarımızın yani yaratılan her şeyin yaratıcısı Allah…
Yine inanan bir insan için, Mevlam değersiz gördüğü bir şeyi yaratır mıydı?
Bir soralım kendimize…
Her birimizin “yaratmazdı” dediğini duyar gibiyim.
O halde “Kadını değersiz görmek” de nereden çıktı?
Her şeyi yaratmaya gücü yeten Rabbim nesillerin devamı için kadını elzem kılıyorsa ve Er-Rahim ism-i şerifini kadın üzerinden tecelli ettiriyorsa kadını değersiz görmek için bir sebep gösteriniz bana.
Nedir bu “haddini” bilmezlik.
Mevlam yaratmış yahu Mevlam yaratmış ve dahi Habibim dediği Sevgili Peygamberimizin Hz. Fatıma’ya sunduğu o yüce hâlinde göstermiş bizlere kadının kıymetini.
Ama biz tefekkürden, Yüce Rabbimin bize sunduğu ışıktan öylesine mahrum kalmışız ki kadını nesnel bir obje olarak görüyor, herkesin de öyle gördüğünü zannedip kadınlarımızı hapsediyoruz.
Bu hapis sadece ve sadece kendi karanlığımıza oluyor da biz onu bilmiyoruz.
Biz böyle yapınca kadının değeri azalmıyor, azalmadığı gibi Mevlamın kadına bahşettiği değerde de bir değişiklik olmuyor…
Ama biz öylesi kör kuyularda beslemişiz ki düşüncelerimizi, kadın sesi haramdır diye başlamış, kadını meclislerden uzak tutmuş; sadece kocasının karısı, evinin hizmetçisi, çocuklarının annesi demişiz ve onu her türlü -güya- kötülükten koruyacağız diye evlerimize hapsetmişiz.
Sahi biz özümüzden bu denli nasıl uzaklaşmışız?
Oysa o Yüce Peygamber, bir yerde oturur iken Hz. Fatıma odaya girdiğinde ayağa kalkar idi, bir meclise girdiklerinde ise “Anlat Ya Fatıma” derdi… Fatıma en güzel libasını giyer meclislerde Allah yolunun güzelliklerini söylerdi. O’nun Peygamberini Fatıma ne de güzel anlar ve ne güzel anlatırdı.
Biz bu güzellikten ne zaman uzaklaştık?
Halbuki Rabbimin bizlere ışık olsun diye indirdiği Kur’ân Azimüşşan’da da sıkça buyruluyordu “Siz hiç akletmez misiniz?”…
Ama işte biz, zaman içinde kendimize bir din algısı yaratıp ona tapmışız da haberimiz yok.
Zannımızda bir Allah oluşturup kendi sapkın düşüncelerimizi din diye diye, etrafımıza dayatmaya başlamışız.
Kadının güzelliğini görmeyi unutmuşuz, ona sadece bir eşyaymışcasına muameleye başlamışız.
Bir de bunu din adı altında yapmayı marifet saymışız.
Ağacı, taşı, toprağı dahi kıymetiyle yaratan Rabbim’in kadına kıymet ve değer vermediğine öyle bir inandırmışız ki kendimizi.
Bunu yaparak çok bağlı olduğumuz (!) dinimizi yok saymışız, o çok sevdiğimiz (!) Sevgili Peygamberimizi yok saymışız, doğaya Rahmet olan analığı yok saymışız…
Vâr adı altında biz her şeyi yok eylemişiz.
Uyanın artık!
O’nun hakikatine, yarattığı her şeyin özüne nakş eylediği kıymete uyanın!
(Devam edeceğiz.)