Ne sözler çare olur, ne de dilin dermanı olur anlatmaya. Aşuk, maşukunun yangınıyla bir çare seslenir O’na. Yâr der. Bilir! Divaneye döndürebilecek tek sevgi O’nun içindir. Dost der, on sekiz bin âlemin içinde sığınabileceği tek yer.
Kalbi gafletten uyananların feryatlarında dost nidaları duyulur. Zira kelime-i tevhidin esası budur. Kişi çok zikrettiğini sever, sevdiğini tanır, tanıdığına teslim olur, teslim olduğuna da dost olur.
Hakikat yangınında kavrulmak için teslim olmak gerekir. Yeni talib yani derviş, eyvallah kapısında yetiştirilir. Müridin olgunlaşma yolunda bu kapıdan geçmesi gerekir. Öyle ki, bu yola baş koyanlar nedenini irdelemez. Çünkü sükût, teslimiyettir. Tasavvuf hal ilmidir. Konuşarak değil, susarak, yaşayarak öğrenilir.
Tasavvuf emr-i hak vuku bulmadan önce ölmeyi emreder. Nefsin kölesi olan gönül, en zoruyla mücadele eder. Büyük cihad dedikleri bu savaşta muzaffer olmadıkça, nefsin arzunu söküp atmadıkça, aralanmaz dostun cemalindeki perdeler.
Ey bana derman soran derdi haber ver sen bana
Dost yolunda can veren merdi haber ver sen bana
Ümmi Sinan bu beyitlerle seslenir agâh olanlara. Hakka’l yakin, isteğe bağlı ölümle gerçekleşir. Külli uyanıklık ancak o zaman husule gelir.
Meşakkatli yollardan geçer vuslat! Gönülle yapılır tüm muhakeme. Kâbe’yi tavaf etmeden önce gönlü tavaf etmek, onu keşfetmek gerekir. Cenab-ı Hakk, yere göğe sığmazken bir tek orasını mesken edinir. İlahi isim ve sıfatların tecelliyatları gönülde gerçekleşir.
Gönül bazen yolcu, bazen yolun kendisi, bazen kılavuzdur. Dost odur. Dosta gidende odur. Gönlüyle yoldaş, aynı halde olan kişi sevgiliye kavuşur.
Ben ol dosta verdüm gönül ‘aşk benüm ile yâr olur
Kim ki dosta vermez gönül bu ‘aşk ondan bîzâr olur
Gönüldeki putları kırmayıp, O’nda yok olmayan karanlığa mahkûm olur. Karanlıkların esiri oluyoruz farkında olmadan, kimimiz parayı, kimimiz sevgiliyi putlaştırıyoruz. Tek gerçek sevgili O’yken…
Esaretten kurtulup bir parça güneş ışığını gönlümüzde hissedebilmek niyazıyla…