O’nun cevheri bölünmez ve parçalanmaz bir bütündür. Parçadan söz edebilmek için bütünden ayrılarak (bölünerek) parçanın, varlığından haber vermesi gerekir. Bu durumda o bölünen parça, bütünün varlığından haber verirse bütün, tanımlanmaya muhtaç hâle gelir. Yani bütün, bütünden bilinir. Parça üzerinden bütünü idrak etmek zordur. Bütün de bölünmediği sürece parçayı idrak etmek zordur.
Bütünden bölünme yoluyla ayrılan parça, varlık göstermiş olacak ki bu şirk’i doğurur. Parça, varlığının bütünden kaynaklandığını iddia ederse de bütünün varlığını küçültmüş olur. Çünkü bütünün varlığı, parçanın varlığı üzerinden anlatılırsa bütünün tamlığı ve varlığının büyüklüğü eksik yahut yanlış anlaşılır. Çünkü parça, bütünden ayrılmasıyla bütünün dışında kalarak parçanın bilgisini oluşturur. Parçanın, bütünden yana girişeceği teşebbüsler bütüne ilişmeyecektir.
Parça, bütünle birleşirse parçanın varlığı ortadan kalkar. Fakat bölünme yoluyla parçalanmanın meydana geldiği bir bütünlüğün tamlığı bozulabiliyorsa o vakit o bütünlükte noksanlık, acziyet vardır. Eğer dersek ki parçanın bölünmesiyle bütünden eksilen bir şey olmuyor, o halde parçanın birleşmesi durumunda bütünlükte bir fazlalık ortaya çıkmaktadır ki bu da bütünün sınırı olduğunu göstererek yine noksanlık ve acziyeti açığa çıkarır.
O, arazsız bir cevherdir. Yani O’nu tanımlayacak, tarif edecek arazların yokluğu, cevherin varlığını sırlamaktadır. Bu yüzden bilinmek için yarattığı İnsan üzerinden Kendini bildirmesi, Kendi hakkında bir fikir verse de O vasıtasız olarak doğrudan tamlık üzere bilinemez. O’nun bizimle olması için bir vasıtaya ihtiyacı yoktur. Lakin bizim, O’nun bizimle olduğunu hissedişle bilmemiz için O’nun yaratacağı vasıtaya ihtiyacımız vardır. Duyular ve duygular ile yaratılmamız da bunun göstergesidir. O halde ihtiyaç duyulan ilk vasıta kendimiz olmaktayız.
Gaye, insanın Allah’ı bilmesi değildir. Çünkü idrakinin genişliği bile sınırların genişletilmesi olup sınırı sınırsız hâle getirse bile sınırsızlık boyutuna erişen bir sınır olacağı için sınır, etkisini kaybetmeyerek varlığını sürdürecektir. Ezelden sınırının olmamasıyla sınır tanımayan Allah’a her şey açık ve şeffaftır. Fakat insandaki göz perdesinin aşılması, gönül tülüne vardırır. Gözsüz gördüren, insanın değil O’nun Basar varlığı olduğu için bu, insana çizilen inceltilmiş de olsa yine bir sınırdır. Bilinen ne varsa Basar varlığından ötürü bilinir. Bildiren, Basar varlığının insana gördürdüğü kadarıdır ki Kendini Bilen bir tek Kendisidir.