Kendine Müslim’an..
Müslim’in açılımı iç varlığımızın teslimiyetini izhar eyler.
İç’ten dışa rücu eyleyen şeriat-ı sünnet, müslümanlıkta kalmayıp, şeriattan tarik’at’a açılan kapıdır.
Tarik eyleyen peygamberler olmasa, dıştan içeriye olan rücuyu insanoğluna izah edebilmek mümkün olamazdı. Tarik ehli içerden gönüllü olarak bu aleme indirilmiş ve yol gösterici, uyarıcı, hatırlatıcı olarak insanoğluna Adem’oğlu olmayı müjdelemektedirler.
İnsan doğup insan ölmemek gerekir.
İ’ns’an doğup Adem’lik kazanmak gereklidir.
Tüm kutsal metinler ve kitaplarda her şeyin Adem ile başladığı bilinmektedir.
Adem olmak, O’nun yarattığı İ’ns’an olabilmektir. Silsile-i tarik dediğimiz peygamberlerin (Evliya’ullah/ Hakk Dost) yolu ancak Adem’lik (başlangıç) ile aydınlığa erişebilmektedir.
Tarikat ehline intisap eyleyenler, dıştan içe dönmek için iç’ten dışa vuran O’ Cemâl’in eline muhtaçtırlar.
El maksadını düşünceden alır, O’nun Dost eli bilerek kesb’ettiğimiz, düşüncemize yön ve dönüş istikameti belirleyen, islâmi ve tasavvufi karşılığıyla Allah Dostlarının işleyişi tam olarak yönlendirmesidir.
Mürşid’i Kâmil’e dolayısıyla Allah yolunda cihad üzre olanlara el uzatılarak verilen biat, düşünceyi teslim etmek mânâsı taşımasıyla Müslim’an’lığa ilk adımdır.
Allah Dostuna yönelen düşünce, ilk adımda düşünceyi Dost’a teslim edendir.
Düşüncesini teslim eden, an gelir varlığıyla teslim alınır.
Düşüncenin teslimiyete Dost’a doğru yürüyüşü azami ve şiddetle önemlidir.
Dostlarının yoluna Dost’unu takip ederek ulaşabiliriz, tıpkı özü sözü bir olmuş hz. Âli’nin Muhammedî varlığı takip ve tarik eylemesi gibi..
Düşünceye Dost elbet O’nun yarattığı varlığı olmalıdır.
Hem bu âlemi hem bu âlem içinde öte âlemi elbet O’ yaratmıştır.
Lakin O’nun öyle yarattıkları vardır ki, özene bezene yaratmıştır.
Nice Evliya’ullah, Peygamberler, nebiler, rasûller ve “Muhammedî Varlığım” “habib’ullah’ım” buyurduğu alemlere “Râsulü R’Ahmet” ismiyle nurlanmıştır.
R’Ahmet varlığı, Rahman Rahim’iyet’i ile tüm peygamberlerini batıni varlığında kuşatmıştır.
Her biri bir insan gibi doğdular, lakin ikinci kez yaratılmaları bu âlemde vücud bulmuştur, O’nun tecelli nüzûlundan var’olmuşlardır.
Müşriklerin kurumuş toprâğı ya da kemikleri ufalayıp, ikinci kez yaratmada ufalanan toprağın nasıl bir’leşip canlanacağına akıl erdirememeleri, Hakk’ikat’ten idrak ve bilinçten yoksun olmalarındandır.
Elbette Hakk’ikat ne idrak, ne bilinç, ne de akletmede gizlidir.
Hakk’ikat’ten Hakk’ikat, O’nun hû nefesi içindedir ki, dilediğine üflemesiyle lutfeylerek bildirendir.
Nefesin üflenişi tıpkı ana rahminden doğan bir bebeğin içine çektiği ilk nefes gibidir, yakıcı ve yandıkça bağlayıcıdır.
Kendine Müslim’an’lık burada başlamaktadır.
(KENDİNE TESLİM AN!..)
Kendinden kast elbet tek ol’an ruh-i’ilâhi Varlık’tır.
Müslim’lik, Mürşid varlığının kelâmıyla teslim’iyet, varlığına dahi değildir.
Teslimiyetimiz, Varlığının yaratıcısı olan, nefesini lutfeden ruh-i ilâh’iye’dir.
🌳H🌳