İnsan denilen mahluk’at ne içerdedir ne dışarda, eşiğin içinde nimet bekleyen idrak’tır anlayana, var zan’ederdin bedeni akl’edişin olmasa, yok’ol’anlar var’olur bilinç kazanır kur’an’la..
Yunus’un Mürşid’inin kapısının eşiğinde yatması, ölümünü (yokluğunu) çağrıştırır.
Yokluğunu (Mürşid) idrak kapısına yatıran Yunus, Hakk’ikat’in mahiyetine iç varlığında bir bilinç kazandırmayı murad eylemiştir.
Batıni hallerin zahiri teşbihleri varlıktan yokluğa, yokluktan Varlığa intikali sunmaktadır.
Mürşidin (akl’edenin) dergâh (gönül) kapısının önünde yatmak (iştiyak) idrakın (akıl melekesi olan Cebrail’in) himmetini (nimetini) öz’leyişi ve arzulayışıdır.
İdrak (Cebrail) akl’edişin, dolayısıyla Muhammedi Mürşidinin sunduklarını Allah’ın sundukları olarak idrak eylemiştir. Yine idrakın (Cebrail’in) perdeyi kaldırıp da Muhammed’deki Allah’ı Allah’daki Muhammedi müşahade etmesi, idrak (Cebrail) için yolun sonu olmuştur.
Lakin Muhammed’i Allah’ın yolu içerden içeriye yücelmektedir.
Yunus misali “bir ben var ben’den içeri” manâsını akl’etmeliyiz ki Allah lafzından daha ileridir.
Yunus “bir ben var” derken dahi Yunus’u kastetmemiştir.
İdrak (Cebrail), idrak eyledi ki, sadece Allah’ın, dolayısıyla Muhammedi Allah’ın bildirdiklerini bilebilir.
Konuşan, kelâm eyleyen aradaki idrak (Cebrail) perdesidir, Muhammedi varlığın “ben sadece Allah’ın bildirdiklerini bilebilrim” demesi, akl’edişin idraka (Cebrail’e) sunulan kısmıdır, akl’edişin sırrı açılacak ol’an O’nun marifeti halidir.
Bu Hakk’ikat’in işleyişi şunu idrak ettiyor ki, istisnasız Muhammedi varlığa yönelmiş tüm topluluklar Cebral’in (idrak’ın) muhattabıdırlar..
Muhammedi Mürşid varlığının Allah bilinci içinde oluşu, Allah’ın üzerindeki yücelikten azade tek ilâh ol’an hu nefesini üfleyen ruh-i ilâhidir.
Sidre-t-ül münteha’ya eriştirilen Muhammedi Varlık ilk yaratılışa mazhar oluşuyla, ilâhi nefesin hiç’liği ve bilinmezliği içinden var’olmuştur.
Hz. Musa ve niceleri gibi akl’ediş (tecelli) önden gelir, lakin bu akl’ediş idrak’a (Cebrail’e) kendini sunmadan Cebrail’in tezahürü olan idrak belirmez.
O’nun Musa’ya tecellisi (akl’edişi) sonrasında bir idrak, şuur ve bilinç in’dirilir.
Çünkü insan cismi ölüm ile O’nun tecellisine vakıf olurken, süresi bittiğinden tecelli sonrası bir idrak şuur bilinç kazanamaz.
Ölmezden evvel ölmeyi dileyin diyen diriler, bu Hakk’ikat’i bildiklerinden ölümü (yok’luğu) öğütlerler.
Efendimiz s.a.s hadisi üzre;
“İnsanlar rüyadadır ölünce uyanırlar” buyurması, gerçeğin aldatıcı olduğunu beyan etmektedir.
Beden bir gerçekliğin içinde yaratıldığına göre, bedenimizde bu rüyanın yok’luk kisvesinden bir nüanstır.
O’ ruhi’ilâhi bölünmemiş, çoğalmamış, haşa kesret ile yakinlik kurmamıştır.
Ruh ölüleri diriltendir, ruh’hu’nu dileyenler mutlak suret’te ölmelidirler, çünkü daha nefs gibi batıni kesreti keşfedeceklerdir..
Batıni nefs ve batıni kesreti bildirmesiyle bilen Muhammedî Var’lık, İbrahim’in “o ortak koşanlardan değildi” buyurmasını, batıni nefse ve batıni kesrete düşmeyenleri kastettiğini akl’ediş ile idrak eylemeliyiz..HŞY